Muhsin Yazıcıoğlu 70’lerden itibaren ülke tarihinin bir parçası. Kısa ömrünün birçok filme malzeme çıkaracak kadar maceralı ve hareketli geçtiği herkesin malumu. Sivas’ta başladı hikâyesi, Ülkücülükle tanıştı. Ankara’ya okumaya geldi; o zor yıllarda fikirleri, erdemi, karakteri, liderlik vasıfları ve cesaretiyle herkesin dikkatini çekti. Dergilerdeki yazıları ve Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı şöhretini daha da arttırdı. Ardından Genel Başkanlık ile artık hem kendi tarihini, hem Ülkücü Hareket’in tarihini, hem de ülke tarihini etkileyecek bir sürecin baş aktörlerinden oldu. Tabii ki onun bu tarihin faillerinden olması başkanlığı ile sınırlı değildi. Bir neslin lokomotifi olmuş; görev süresinden sonra da gerek ideolojik, gerekse pratik anlamda Ülkücü Hareket’teki belirleyici vasfı devam etmişti.
Ülkücü Hareket’in İslâmî renginin Muhsin Yazıcıoğlu ile ağırlık kazandığı söylenir. Bu kısmen doğrudur. Adına “Ülkücülük” dediğimiz şeyi nereden ve kimlerle başlattığımıza göre değerlendirilmesi gereken, teorik mecrada ele alındığında farklı cevaplara erişilebilecek bir konudur bu. Ülkücülüğün başlangıcını biraz da mistifiye ederek Asr-ı Saadet’e götürenler olduğu gibi, 1071’e ve Haçlı Seferleri’ne götürenler de çıkmıştır. Siyasî mücadele tarihini İttihatçılarla başlatmak da pekâlâ mümkündür.
Bunların hiçbirine yanlış denilemez, yorum ve kabul meselesidir zira. Yakın siyasî tarihimizde Ülkücülüğün 1969’da CKMP’nin (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) isim değişikliğine gitmesi ile aşikâr hale geldiği açık. Tarihî Adana Kongresi’nde karakolluk olacak derecede ciddi tartışmalar yaşanıyor. “Kurtçu / Hilâlci ihtilâfı” oradan çıkmadır ve amblem tartışması ekseninde aslında bir muhteva tartışmasıdır. Neticede İslâmî hassasiyetleri belirgin, kemalizme ve sekülerizme karşı, başını Osman Yüksel Serdengeçti’nin çektiği grup galip gelmiş ve amblem üç hilâl, isim MHP olmuştu.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…