Matbaanın din adamlarının muhalefeti yüzünden Osmanlı ülkesine geç geldiği, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin halka tepeden baktığı için zembilini evinin penceresinden sarkıtmak suretiyle fetva dilekçelerini topladığı ve cevaplarını yine zembille aşağıya yolladığı, Osmanlı ilim adamlarının bir üçgenin iç açılarının toplamının kaç derece olduğunu bilmedikleri gibi yığınla akla zarar efsane elini kolunu sallayarak geziyor aramızda. İşin garibi, çürütmekle de dağılıp gitmiyorlar, çünkü ideolojikler ve biliyoruz ki ideolojilerin onları suiistimal edenlerin ilimle bir alakaları yok. Ve ilimle alakası ancak ideoloji seviyesinde seyreden bir millete “ne versen gidiyor”.
Bir yandan uyanış başladı çok şükür, sorgulayan yeni bir nesil geliyor ama henüz yeterli değiller. Onlara öncülük edecek beyinlerin enerjisini dağıtmaması gerek. Zira sorgulamamız gereken yüzlerce belalı efsane, tabu ve ezber var; dahası, nice ‘münevver’in nesiller boyu uğraşsa battal boy poşetlere doldurmaya kadir olamayacağı miktarda ‘çöp’ ortalığa saçılmış durumda.
İşte ‘Osman Hamdi efsanesi’ de aramızda dolaşan belalılardan. Öyle ki, dini bütün bazı kişiler ve kurumlar bile onu neredeyse evliya katına çıkaracak komikliklere tevessül ediyor, Batılılardan bir aferin almak için yaptığı özenti mahsulü tablolarına parıltılı kılıflar bulmak için seferber oluyorlar. Hem de dinle, diyanetle en ufak bir alakası olmadığı, hatta ateist olduğu halde İslam Ansiklopedisi’nde kendisine iltifatlar yağdırılan bir maddede yer bulabiliyor! Ne âlâ memleket!
Bana inanmayan, Edhem Eldem’in Osman Hamdi Bey Sözlüğü’ndeki “Din” maddesinde yazdıklarına baksın ve utansın.
Hem de iki karısını da Fransızlardan seçtiği ve evinde Fransızca konuşmayı tercih ettiği halde!
Hem de kendisini Müze Müdürü yapan velinimeti Sultan 2. Abdülhamid’e –hâşâ huzurdan- ‘havyan’ dediği bilindiği halde!
Hem de alafranga giyinip alenen içki içmek, dindarlarla ‘yobaz’ diye alay etmek gibi gayet İslamcı(!) meziyetleri bulunduğu halde!
Ve hem de resimlerinin hiç birinde İslam’a bir din olarak saygı göstermediği, aksine bir resminde ‘emir’ dediği bir genci yüzükoyun sedire uzatarak Kur’an okuttuğu, bir başkasında ise Bursa’daki Yeşil Camii’nde iki açık kadına tambur ve def çaldırdığı halde! Ve dahi hem de asıl isminin Yaratılış (Genesis) olduğunu öğrendiğimiz yaygın olarak Mihrab diye bilinen tablosunda mihraba arkası dönük bir şekilde Kur’an rahlesine oturttuğu Ermeni kızın ayakları altına Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i attığı halde!
Devamı Derin Tarih Kasim Sayısında…