General Rızâ Han komutasında Kazvin’de toplanan üç bin kişilik Kazak Birliği, 21 Şubat 1921 günü sabahın erken saatlerinde, ellerinde sadece on sekiz makineli tüfek olmasına rağmen Tahran’ın kontrolünü ele geçirdi. Daha sonra 3 Isfand (21 Şubat Kurtuluşu) olarak tarihe geçecek olan bu darbe, makûs Doğu ülkelerinin kaderini çizen benzer askerî müdahaleler gibi İran’da yeni bir döneme kapı aralamıştır.
Olup bitenleri yakından takip eden İngilizler, olayların gidişatından oldukça memnundu. Bölgeden İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen bir mektupta şöyle yazılmıştı: “Rızâ Han İngiltere’nin İngilizlerin eliyle yapmak istediğini İranlıların eliyle yapacağını söyledi… Bu yüzden Rızâ Şah kontrolümüzde değilmiş gibi davranmaktan kaçınmalıyız.” Öncelikli görevi Britanya’nın çıkarlarını korumak olan İngiliz General Edmund Ironside de 1921 yılında, “İran’ın bugün bir diktatörlüğe ihtiyacı” olduğunu söylüyordu. Aynı şekilde Tahran büyükelçisi H. Norman, o günlerde İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yazdığı bir telgrafta, “Kazaklar tarafından tutuklananların çoğu provokatör, komplocu ve İngiliz karşıtıdır ve bundan memnunuz” diye yazmıştı. İranlı tarihçi Muhammed Mecîd, Amerikan diplomatlardan ele geçirdiği bazı belgelere dayanarak, 1920’nin ortasından itibaren İngilizlerin darbe için hazırlık yaptığını ve bunun tamamen bir İngiliz girişimi olduğunu iddia eder. Petrol imtiyazlarını kaybetmek istemeyeceklerini düşünürsek bu iddia pek de şaşırtıcı değildir.
Son Kaçar şahının (Ahmed Kaçar) 1923’de İran’ı terk etmesiyle, Rızâ Şah’ın iktidar yolundaki en büyük engel ortadan kalktı. Başbakanlık görevi sırasında (1923-25) ülkede bir hayli güçlü olan dinî otoriteyi rencide etmemeye özen gösterdi. Bu hassasiyet, ilerde iktidara geldiği zaman daha rahat kabul görmesini sağlayacak stratejik bir hamleydi. İşe de yaradı. 12 Aralık 1925 tarihinde Rızâ Han meclis tarafından “şehinşah” ilân edildikten hemen sonra hanedanın adını değiştirmek için harekete geçti. Buna İngilizlerin tepki vermeyeceğinden emindi. Tek sorun mollalardı. Bu amaçla Rızâ Han, Necef’e siyasî amaçlı bir hac ziyareti yaptıktan sonra önemli din adamlarından aldığı destekle amacına ulaştı. “Pehlevî” soyu ile bağlantısı olmamasına rağmen kadim bir hanedanı çağrıştıran bu unvanını kullandı. Bu hanedanın ilk şahı olarak 25 Nisan 1926’da Gülistan Sarayı’nda taç giydi. İran böylece, 20. yüzyılın ilk çeyreğine yeni bir hanedanlık ve meşrutî bir yönetimle girdi.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…