Avrupalıların “Rokselan”, “Roza”, “Rozanna”; bizim ise şen ve tatlı dilli olmasından dolayı “Hürrem” diye tanıdığımız, bugünkü Ukrayna topraklarında dünyaya gelen bu hanım, hareme girince Kanûnî Sultan Süleyman’ın dikkatini çekmeyi başarmış, kısa sürede Osmanlı sarayına Hanım Sultan olmuştu.
Kanûnî, Hürrem’i ziyadesiyle sevmiş; muhabbetini farklı şekillerde ifade etmekten de geri durmamıştı. Hürrem’e yaklaşımı, cariye elitinin standartları bakımından istisnaiydi. Mesela saraydaki hasekilerin maaşı 16. yüzyılda günlük ortalama 150-500 akçe iken Hürrem’in maaşı günlük 2 bin akçe idi.
Roma-Germen İmparatoru I. Ferdinand’ın elçisi Ogier Ghislain de Busbecq, 1555 yılında İstanbul’a geldiğinde görüp duyduklarını hatırat mahiyetinde yazmıştı. Ona göre Hürrem, resmî bir evlilik anlaşması sayesinde çeyiz olarak yıllık 5 bin altın duka tutarında sabit bir gelir elde etmişti. Kanûnî’yi öylesine etkilemişti ki, bu muhabbet sayesinde paraya ve mücevherlere boğulmuştu adeta. Sadece elbiselerinden biri 100 bin altın ediyordu. Ayrıca kendisine hediye edilen bütün cariyeleri sarayın gözdeleri ve subayları ile evlendirmişti.
Hürrem Sultan’ın 1560-61 (Hicrî 968) yılındaki imaret geliri 1 milyon 257 bin 181 akçe idi. İstanbul’daki geliri daha çok evler, dükkânlar, kervansaraylar, fırınlar ve odunculardan gelmekteydi. Bütün bu mülkler içerisinde en kazançlısı, Ayasofya karşısındaki çifte hamamdı. Buranın yıllık geliri Hicrî 965 yılında 85 bin akçe idi. Yapıyı çevreleyen bostanlarda üretilen meyve ve sebzeler Hicrî 968’de 600 akçe tutarında bir gelir sağlıyordu. Avrat Pazarı’nda inşa ettirdiği Haseki Külliyesi’ni de bu hayır işlerine ilave edebiliriz. Dikkat çekmek gerekir ki, Hürrem Sultan elde ettiği bu gelirleri hayır işlerinde harcamıştır. Bunlar arasında, Kudüs’te gerçekleştirdiği Haziran 1557 (Şaban 964) tarihli imar çalışmaları takdire şayandır ve bugün dahi araştırmalara konu olmaktadır. Ayrıca Mekke ve Medine’de yaptırdığı hayır eserleri de göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Hürrem Sultan’ın kıymetli elbiseleri ve takılarıyla Avrupalılar tarafından yapılan çizimleri bilinmekle birlikte Türk kadınlarının da takılı çizimlerine sıkça rastlanmaktadır. 1551 yılında Fransa’dan İstanbul’a gelen Nicolas de Nicolay’ın çizimlerinde bu türden örnekler mevcuttur.
Çok yönlü bir araştırmacı, şair, ressam, mimar ve kuyumcu unvanlarını taşıyan hümanist Melchior Lorck’un Kanûnî Sultan Süleyman’ın saltanatı sırasında, Busbecq’in maiyetinde ziyaret ettiği İstanbul’daki intibalarından hareketle hazırladığı gravürler arasındaki kadın portreleri, takılarla ilgili değerli görsel belgelerdir. Bilhassa çizdiği iki portredeki kadınların baş takıları dikkat çekicidir. Bunlardan biri yalnızca bir kadın portresi olarak tanımlanırken, diğeri Sultana Roxalana, yani Hürrem Sultan olarak adlandırılır. Lorck, mücevherle ve altın zincirlerle süslenmiş olan Hürrem Sultan’ı, Avrupa’da bilindiği haliyle, takıya düşkün olarak tasvir etmiş olabilir. Burada silindirik bir başlık üzerine takılı çeşitli mücevherler görülür. Armudî inciler ve değerli taşlar başlığı çepeçevre sararak şakaklara dökülür. Başlık, tüylü sorguçlar ve dikdörtgen, yuvarlak ya da lale biçimli yuvalar içindeki taşlarla donatılmıştır.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…