Osmanlı Devleti’nde, şer’î hukukun bilerek boşluk bıraktığı ve tanziminde maslahat çerçevesinde hükümdara hak tanıdığı yerlerde kanunnâmeler çıkarıldı. İlmiye sınıfından nişancı adlı yüksek memurun hazırladığı kanunnâmeler, şeyhülislâmın tasvibi alınmadan asla neşrolunmadı. Örfî hukuk, bazılarının zannettiği gibi şer’î hukukun kifayetsizliği sebebiyle ona alternatif olarak konulmuş değildir. Bilakis meşruluğunu, şer’î hukuktan alır. Max Weber’in (1864-1920) “kadı adaleti” diye tanınan ve “Kadılar, sultanın isteklerine göre adalet dağıtan hâkimlerdir” şeklinde hülasa edilen tezi, İslâm hukukunu ve Osmanlı tatbikatını hiç bilmemek alâmeti olduğu halde, bilhassa cumhuriyet devri tarihçilerinin bazısını (Köprülü, Barkan, Üçok, Çağatay, İnalcık gibi isimleri) yanıltmıştır. Hâlbuki Gerber, Jennings gibi şer’iyye sicillerini iyi inceleyen şarkiyatçılar, Weber’in bu tezini sarsmıştır. Kaldı ki Edebü’l-kadı ve muhakeme usulüne dair kitaplar, hâkimin adalet dağıtırken riayet etmesi gereken esasları kayıt altına almıştır.