İslam birliği veya Müslümanların birliği İslam tarihinde ulaşılması gereken siyasî bir gaye olarak varlığını hep muhafaza etmiştir. Müslümanların bir millet ve ümmet oldukları inancına dayanan bu anlayışın remzi ise İslam siyasî yapılanmasının (özellikle Sünni geleneğinin) en üst makamı olan hilâfet kurumu olmuştur. Hz. Peygamber (sas) yaşadığı dönemde hem ilahî vahye muhatap olarak risalet görevini taşıyor, hem de içinde bulunduğu topluma dünyevî işlerinde yöneticilik yapıyordu. Hilâfet kurumu Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebubekir’in (ra) dünya işlerinde onun halefi seçilmesiyle ortaya çıkmış, bundan sonra da ‘Müslümanların İmamı’, ‘Emir’ü’l-Müminin’ gibi devlet başkanlarına ait bir unvan olarak kullanılmıştır.
Tarihî seyir içerisinde halifelik, uygulamada iki farklı kullanım şeklini beraberinde getirdi:
1) Hz. Peygamber’den itibaren devam eden âlemşümul hilâfet silsilesi,
2) İslam coğrafyasının farklı noktalarında bağımsız Müslüman sultanların devlet başkanı mânâsında kullandıkları unvan.
Âlemşümul hilâfet Hulefa-yı Raşidin, Emeviler, Abbasiler ve nihayet Osmanlılarla devam etmiştir. Osmanlı kaynaklarına göre âlemşümul hilâfetin Yavuz Sultan Selim’e intikal ettiği tarih olarak verilen 1517’den önce de I. Murad’dan (1326-89) itibaren bazı Osmanlı Sultanlarının halife olarak anıldıkları bilinmektedir. Aynı husus Hindistan’daki bazı Babürlü Sultanları için de geçerlidir.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…