Fransa’da Sultan II. Abdülhamid düşmanlığı Académie Française (Fransız Akademisi) üyesi bazı milliyetçi ve sosyalistler yanında ateist-anarşist eylemciler ve masonlar tarafından organize edilmiştir. 29 Ocak 1635’te Kardinal Richelieu tarafından Fransız kültürünün gelişimine katkıda bulunmak için devlet destekli olarak kurulan Académie Française; Fransızca eser veren şairlerin, romancıların, oyun yazarlarının, edebiyat eleştirmenlerinin, filozofların, tarihçilerin, bilim adamlarının ve geleneklere göre yüksek rütbeli askerlerin, devlet adamlarının ve din adamlarının üye olarak kabul edildiği bir kurum olup, her yıl bir üyesine ya da üye olacak kişilere verdiği “Edebiyat Büyük Ödülü” ile tanınmaktaydı.
Akademiyi bizim açımızdan ilginç kılan, kuruma üye kabul edilen ya da ödül verilenlerin -istisnalar dışında- genelde Türk ve İslâm düşmanı olmalarıydı. Buna en meşhur örnek, yazdığı Mahomet adlı piyesle 1894’te Osmanlı başta olmak üzere dünya Müslümanlarından büyük tepki çeken Henri de Bornier idi. Tarık Zafer Tunaya’nın “Türk Siyaset ve Üniversite Yaşamında Fransa ve Fransızca” başlığıyla Fransa’da yayımlanan bir makalesinde, “Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine yarı sömürge gözüyle bakan ve bu yüzden de azınlıkların haklarını korumak adı altında onları destekleyen ve Türklere menfi bir gözle bakan” isimler olarak zikrettiği yazar Victor Hugo ve Albert Vandal, siyasetçi Georges Clemenceau gibi yazar ve siyasetçiler bu akademiye üyeydiler.
Vandal ve Clemenceau gibi isimler yanında bu listeye yazar Anatole France, siyasetçi Denys Cochin ve tarihçi Ernest Lavisse gibi Ermeni meselesinde Osmanlılar ve Sultan II. Abdülhamid aleyhine kampanyalar yürüten isimleri de eklemek gerekir. Bu kimselerin Ermeni meselesindeki rollerini, Osmanlı ve sultanına düşmanlıklarını daha iyi anlayabilmek için Fransa’nın Ermeni meselesindeki rolünü bilmek şarttır. Katolik Ermenilerin Gregoryen Ermenilerden gördükleri tepki ve baskı üzerine 6 Ocak 1830’da Fransa elçisinin Bâbıâli nezdindeki uzun diplomatik girişimleri sonrasında Osmanlılar ilk defa Katolik Ermenileri ayrı bir millet olarak tanımışlardı. Ayrıca 1701 yılında Katolikliğe giren Sivaslı Mkhitar’ın öncülüğünde kurulan Mkhitaristler örgütü, 1846’da Paris’te açtıkları Muratyan Koleji aracılığıyla Osmanlı ülkesinden götürdükleri birçok Ermeni genci Batı kültürüne ve siyasî fikirlerine entegre edip, ardından da tekrar Osmanlı ülkesine göndermişlerdi.
1861’de Zeytun’da kadim Ermeni hanedanı Lusinyanların soyundan geldiğini iddia eden Levon adlı biri Paris’e giderek Fransa İmparatoru III. Napolyon’a hitaben “Zeytun Ermenilerinin bağımsızlık talep ettiklerini, 70 bin kişinin bu uğurda silah kuşanmaya hazır olduğunu” iddia edip Napolyon’dan yardım isteyen bir mektup vermiş, ancak mektupta belirtilen rakamların mübalağalı olduğu gerekçesi ile kendisine olumlu cevap verilmemişti. Buna rağmen Anadolu’da çıkan ilk Ermeni ayaklanması kabul edilen 1862 Zeytun isyanını bastırmak için bölgeye giden Osmanlı ordusu, Fransa ve III. Napolyon’un baskısı ve müdahalesi ile engellenmişti.
Ermeniler 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren kitleler halinde Fransa’ya göç etmiş; Paris, Marsilya ve Lyon gibi şehirlere yerleşmişlerdi. İlk zamanlarda Paris’e yerleşenlerin sayısı azdı. Osmanlı Devleti Paris’te bulunan Ermenilerin faaliyetlerini sıkı şekilde takip etmeye çalıştı. İlk defa 1883’te, Paris’teki Osmanlı Büyükelçisi Esad Paşa Paris’te çok da etkin olmasa da bir Ermeni cemiyetinin varlığından bahsetmekteydi. Dört Ermeni, 8 Kasım 1885’te Fransa Dışişleri Bakanı Charles de Freycinet’e, tıpkı İngiltere gibi Fransa’nın da uluslararası bir konferans ile Ermeni meselesine müdahil olmasını istemişlerdi.