18. yüzyılda neşv ü nemâ bulan Şark meselesi yahut Arapça kelimelere karşı alerjileri olanlar için ‘Doğu Sorunu’ kavramı “Türklerin Avrupa’dan atılması”nı ifade eder. Konu üzerine çalışan birçok araştırmacı meseleyi farklı biçimlerde temellendirmiş ve tabii olarak farklı zamanlarda başlatmıştır. Mesela Albert Sorel, “Türkler, Avrupa’ya ayak bastığı andan itibaren” bu meselenin ortaya çıktığını söylemektedir. Atilla’nın 5. yüzyılda Avrupa’yı tehdit etmesi biraz erken bir tarihtir ancak Selçukluların Anadolu’daki fetihleri ve bilhassa Osmanlıların Rumeli’ne geçişinden sonraki İkinci Viyana Kuşatması’na kadar olan fetih hareketleri bu mefhumun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Şark meselesi deyince, Osmanlıların Hıristiyan dünya aleyhine muazzam büyüyüşü esnasında bunun bir reçete olarak ortaya atıldığı intibaı uyanmaktadır fakat bu kanaat yanlıştır. Şark meselesi 18. yüzyılın ikinci yarısında Avrupalı güçlerin diplomatik bir problemi olarak ortaya çıkmıştır. Bütün mesele, Osmanlıların Avrupa topraklarından çekilirken Batılı güçlerin bu toprakları nasıl paylaşacağı ve aralarındaki güç dengesini (balance of power) nasıl sağlayacaklarıdır.
Kemal Beydilli hocamız bu kavramın Osmanlıların yalnızca Avrupa’daki değil tekmil topraklarının tasfiyesini kastettiğini söylemektedir: “Genel olarak Şark meselesi, emperyalist politikalar izleyen büyük devletlerin (düvel-i muazzama) Osmanlı Devleti’nin başta Avrupa’daki kısmı olmak üzere özellikle Ortadoğu’ya ve diğer yerlere (Afrika) yayılmış geniş topraklarının paylaşımı, devletin hükümranlık sahası üzerinde siyasî ve iktisadî tahakküm kurulması, bu arada Müslüman olmayan halkların durumlarının istismar edilmesi, bağımsızlık mücadelelerine maddî ve manevî destek verilmesi ve bunun, Avrupa -ve geç dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri- kamuoyunun kazanılması amacıyla yoğun bir anti-Türk propagandası halinde yürütülmesi anlamında, Osmanlı gücünün 18. yüzyıl başından itibaren kendini hissettiren gerilemesiyle beraber gelişen kendi aralarındaki şiddetli rekabetin geleneksel bir tanımlamasıdır.”
Aslında ifadeye bakıldığında böyle bir tanımın akla gelmediğini söylemek güç değil. Zira coğrafî olarak doğu ve batının nereleri gösterdiğini tespit etmek bile müşkil iken ‘doğu’dan tamamen Osmanlı’nın kastedilmesini çıkarmak da mümkün değildir. Ancak bu ifade aynı Batılıların ‘Müslüman’lık ile ‘Türklüğü’ özdeşleştirmeleri gibi bütün bir doğuyu Osmanlı’ya hasretmeleri şeklinde anlaşılabilir. Zira Doğu’da mesele olacak kim ve neresi vardır ki Osmanlı’dan başka? Mefhumu ortaya Avrupalılar attığı için aslında ismine Şark meselesi diyoruz. Yoksa mefhumun tazammun ettiği mânâ için “Şark Meselesi”, Rusya bakımından bir güney meselesidir. Slav, Rum ve Araplar için bakıldığından bir istiklâl mücadelesi olarak düşünülebilir. Osmanlılar cihetinden ise bir varoluş mücadelesinin adıdır.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…