Safevî tarihinin en ilginç şahlarından olmasına rağmen ülkemizde hiç bilinmeyen tarihî bir şahsiyettir II. İsmail. Dedesi Şah İsmail ve babası Şah Tahmasp bütün gayretleriyle İran’ı cebren Şiileştirmeye çalışırken ve bu amaçla Lübnan bölgesinden Şii mollalar ihraç ederken, o dedesinin ve babasının hilafına hareket etti. Neticede saltanatı iki yılı bile bulmadan şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
Bir Safevî şahının az bilindik ve sıra dışı hikâyesidir onunki. Şah İsmail’in torunu ve Şah Tahmasp’ın ele avuca sığmaz, deli fişek şehzadesi, daha doğrusu “mirzâ”sı. Osmanlılar padişah çocukları için “şehzade” unvanı kullanırken, Safevîler şehzadeyi de kullanmakla birlikte daha çok “mirza” kavramını tercih ediyorlardı. İsmail Mirza, Şah Tahmasp’ın Musa Sultan Musullu’nun kızıyla 1535 yılında yaptığı evlilikten dünyaya gelmişti.
Doğumu Kanuni Sultan Süleyman’ın Safevîler üzerine çıktığı Irakeyn seferine denk geldi. Safevî mirzaları, Osmanlı’da olduğu gibi lalaları eşliğinde sancak beyliğine gönderilirlerdi. İsmail Mirza altı yaşındayken lalası Tekelü Türkmenlerinden Muhammed Han Şerefeddinoğlu ile birlikte Herat Sancak Beği olarak görevlendirildi. Sancağa gönderilmeden önce kendisine sarayda savaş eğitimi verildi; ilim ve irfan, edep ve erkân öğretildi. Daha ilk yıllarından itibaren cenge meyilli olduğu gözlerden kaçmıyordu.
Amcası Elkas Mirza’nın isyan bayrağını açıp Osmanlılara sığınmasından sonra bu defa lalası Gökçe Sultan Kaçar’ın eşliğinde Şirvan’a gönderildi. İlk savaş deneyimini Osmanlılar karşısında yaşadı. Babası Tahmasp, onu Kars’taki Osmanlı askerlerine saldırması için gönderdi. Osmanlı askerlerinin bir kısmını öldürüp bir kısmını da esir aldı. İkinci savaş tecrübesinde de Ustaclu, Türkmen, Rumlu, Talış ve Alpavut boylarının büyük emirleriyle birlikte Erzurum’a yöneldi. Bu sırada 19 yaşındaydı, kendini gösterme ve rüştünü ispat emelindeydi. Yapılan savaşta Maraş hâkimi İsa Beğ, İskender Paşa’nın kardeşi Ramazan Beğ ve Erzurum kadısı İsmail onun eline esir düştü. Osmanlı tarihçisi Mustafa Selânikî Efendi, bu gözü karalığından ötürü İsmail’e “dîvâne” lakabını takmıştı. Bu savaşta Kızılbaş Türkmenler arasında o kadar ünlendi ki, Kahkaha Kalesi’ndeki 20 yıllık hapis hayatı boyunca onu hiç unutmayacaklardı. Sultan Süleyman’ın dördüncü İran seferinde Osmanlıların ikmal ve iaşe yolunu keserek bin deveyi ele geçirdi ve bir de Sinan Beğ’i esir etti.
Devamı Derin Tarih Kasim Sayısında…