Nedir zaman, nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
(Necip Fâzıl)
İnsanoğlunun iki büyük kurgusu: Zaman ve Para. Sudaki balıklar gibi, zamanın içinde paraya doğru yüzdüğümüzü tasavvur ediyor ama ikisinin de mahiyetine tam akıl erdiremiyoruz. Zaman hayatımızın, para da avuçlarımızın içinden akıp gidiyor. Modern çağlarda, saat denen aygıt sayesinde, zaman tekbiçimleşerek paraya dönüşüyor. Modernler buna rasyonelleşme diyorlar, akla uygun hâle gelme. Kimin aklına? Kapitalistin mi, işçinin mi? Toplumcunun mu, bireycinin mi? Evrensel bir akıl var da, bizim mi haberimiz yok? Akıl sahiplerinin en büyük meselesi, yaşadıkları çağın ‘akılcılığını’ akledebilmek olmalı. Carl Becker’in bir sözünü hatırlıyorum: “Onüçüncü yüzyıl, onsekizinci yüzyıldan daha rasyoneldi. Çünkü birincisi inancı rasyonel bir temele oturtmaya çalışırken, ikincisi rasyonalizmi inanç haline getiriyordu.”
Çok sayıda iktisatçı istihdam edegelen Kapitalizm Kilisesi de bugün aynı şeyi yaparak, kâr ilkesiyle uyuşmayan her davranışa irrasyonel damgasını basıyor: Akılcı değil, akıl dışı, düpedüz ahmaklık!.. Max Weber kapitalizmin ruhunu araştırırken benzer bir paradoksla karşı karşıyaydı: Kapitalist çağda vuku bulan şey rasyonelleşme midir, yoksa tam tersi mi? “İşadamlarına sonu gelmez yarışlarının anlamının ne olduğunu, sahip oldukları şeylerle niçin hiçbir zaman tatmin olmadıklarını ve dolayısıyla anlamsızca salt dünya metaı için sağa sola seyirttiklerini sorduğumuzda, zaman zaman şu cevabı verirler: ‘Çocuklarımın ve torunlarımın geçimini sağlamak için.’ Ancak bu görüş sadece onlara özgü olmayıp gelenek ehli için de geçerli olduğundan, muhtemelen daha basit, daha kesin bir tarzda, kesintisiz çalışma düzeniyle işletmenin kendi hayatları için vazgeçilmez hâle gelmiş olduğunu söyleyeceklerdir.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…