Osmanlı gibi muazzam bir cihan devletinden intikal eden topraklar üzerinde varlığımızı sürdürüyoruz. Bu topraklarla aramızda ciddi bir aidiyet duygusu mevcut. Bu son derece tabii bir şey; ancak tarihe genellikle “Osmanlı merkezli” baktığımız için birtakım sorunlar da yaşıyoruz. Bunların başında “kendimize yabancılaşmak” geliyor. Bu yabancılaşmanın doğal bir neticesi olarak medeniyet tarihi kitaplarında bile yer vermediğimiz Bâbürlülerin hüküm sürdüğü toprakları, Hint alt kıtasını tanımaya çalışalım.
Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka, Butan ve Maldivler’i içine alan geniş coğrafyaya Hint alt kıtası denilir. Bugün bizim için “Hint alt kıtası” müphem veya meçhul bir kavram. Coğrafya literatüründe “alt kıta” (subcontinent) denildiğinde akla Hint alt kıtası geldiği gibi Oxford ve Cambridge gibi İngilizce sözlüklerde “subcontinent” kelimesinin anlamı verildikten sonra örnek olarak hemen Hint alt kıtası (Indian subcontinent) zikredilir. Bu bölge için Güney Asya (South Asia) kullanımı da yaygındır; fakat Güney Asya’ya Hint alt kıtasından farklı olarak Afganistan da dahildir. Yeri gelmişken bir ayrıntıyı da dile getirelim: Hindistan, coğrafî olarak Hint alt kıtası sınırları içinde kalan Hindistan ulus devletini anlatırken Hindûstan yahut Hindu-sitan “Hintlerin yaşadığı diyar” anlamında Hint alt kıtası için kullanılır. Manan Ahmed Asif’in 2020’de neşredilen kitabına The Loss of Hindustan: The Invention of India ismini vermiş olmasının altında da aynı espri yatar.
Kur’an, Hz. Âdem ile eşi Hz. Havvâ’nın cennet nimetlerinden diledikleri gibi istifade ettiklerini, Allah’ın yasak ağaca yaklaşmamaları hususundaki uyarılarına rağmen şeytan tarafından kandırıldıklarını ve işledikleri suç dolayısıyla da cennetten yeryüzüne indirildiklerini haber verir. Kur’an ve sahih hadislerde yer almamakla birlikte Taberî, Mes‘ûdî, Ya‘kūbî gibi Müslüman tarihçilerin naklettiklerine göre yeryüzüne inme emri üzerine Hz. Havvâ Cidde’ye, ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Âdem ise Hindistan’a, rivayetlerin ekserisine göre de Sri Lanka’daki Serendib (Seylan) Adası’na inmiştir. Bu bilgilerin bize anlattığı gerçek ise hayli çarpıcı: Adına Hint alt kıtası denilen devasa coğrafyanın tarihi aslında insanlık tarihi kadar eskidir ve üzerinde Hz. Âdem’in ayak izleri vardır.
Kaynaklar incelendiğinde Hz. Peygamber’in ﷺ Hindistan hakkında malumat sahibi olduğu ve Hindistan’ın fethini müjdelediği görülmektedir. Ahmed b. Hanbel ve Nesâî’nin naklettiği bir hadise göre Hz. Peygamber, Hint gazvesine katılan kimseleri Allah’ın cehennem ateşinden koruyacağını müjdelemiş; bir başka rivayette ise Hint bölgesine yapılacak savaşta şehit düşerse şehitlerin en hayırlısı olacağını haber vermesi üzerine Ebû Hüreyre ömrü yeterse canıyla ve malıyla bu savaşa da katılacağını söylemiştir. İbn Hişam’ın verdiği bilgiye göre Medine’ye gelen bazı insanları gördüğünde Hz. Peygamber’in tepkisi şu şekilde olmuştur: “Hindistan ahalisine benzeyen bu adamlar da kim?” Hint alt kıtasının yetiştirdiği önde gelen âlim ve entelektüellerinden Muhammed Hamidullah tam da bu noktada şu izahı yapar: “Burada hatırlatalım ki Hintliler Arabistan’ın güneydoğu bölgelerinde sıralanan ticaret fuarlarına mal getirir götürürlerdi. Resûlullah’ın bu bölgelere hayli uzun süren bir seyahat yaptığı ispatlanmış olduğuna göre, Hindistanlıları burada görmüş ve tanımış olabilir.”
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…