Çocuğunu büyütürken bin bir türlü zahmete katlanan, fakat bütün bu sıkıntıları ve meşakkatleri canına minnet bilen şefkatli bir anne gibi, yazar da eserini kaleme alırken akla hayale gelmedik zorluklarla karşılaşabilir. Ama bir yandan da, kelimenin tam anlamıyla ortaya “eser” koymanın hazzını, üretmenin zevkini yaşar. İşte bu manevî haz ve zevk müellife her müşkili unutturur ve kendisini mutlu eder.
Bizde kaliteli eserlere, kıymetli kitaplara, önemli sözlüklere imza atan bazı değerli yazarlar en büyük zorluğu -şu veya bu sebepten dolayı- Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşadılar. Böyle üzücü bir manzaranın ortaya çıkmasında harf inkılabı, Darülfünun’un üniversiteye dönüşmesi, Osmanlı bakiyesi müderrislere köhne bir zihniyetin temsilcileri olarak bakılması, eğitim sistemindeki yeni düzenlemeler büyük rol oynadı. İstanbul Darülfünun’unda sevilen, sayılan, saygı ve hürmet gören bir hocayken tasfiye hareketleriyle açığa alınan ve tabii ki geçim derdine çare bulmak üzere hiç değilse ortaokullarda olsun öğretmenlik yapabilmek maksadıyla türlü çarelere başvuran muallimlere, ayrıca böyle rencide edici uygulamalar dolayısıyla küsüp inzivaya çekilen muhterem ilim adamlarına en çok işte bu dönemde rastlandı.
Türk kültürünün anıt eserleri olan bazı kitaplar da yarısı Arap harfleriyle, yarısı Latin harfleriyle olmak üzere yine bu devirde neşredildi. Mesela merhum Hüseyin Kâzım Kadri Bey’in şaheseri olan Büyük Türk Lügati de böyle bir garâbate maruz kaldı. Yaklaşık dört bin sayfayı bulan bu dev sözlüğün, ilk iki cildi Arap alfabesiyle, üçüncü ve dördüncü ciltleri ise Latin harfleriyle yayımlandı. Halbuki müellifi, Türk Dil Kurumu tarafından basılan bu muazzam eserinin tamamen Arap harfleriyle neşredilmesini istiyordu.
İşte o dönemde üç ciltlik Farsça bir sözlük hazırlayan, fakat böyle kıymetli bir lügati bastırabilmek için birçok badire atlatan, türlü türlü zorluklarla karşılaşan kalem erbabından biri de gözde eğitimcilerimizden merhum Ziya Şükûn Bey’di. Onun Gencine-i Güftar-Ferhengi Ziya adındaki bu sözlüğünü nasıl kaleme aldığını, bastırmak için hangi çarelere başvurduğunu ve hayatıyla ilgili bilgileri biz daha çok kendisiyle Cemaleddin Bildik Bey’in yaptığı ve 17 Nisan 1948 tarihli Yedigün’de yayımladığı mülakat ve Suat Aray’ın Bir Galatasaraylının Hatıraları isimli kitabından öğreniyoruz. Şimdi isimleri geçen bu iki kaynağı esas almak suretiyle merhum bilginimizi daha yakından tanımaya çalışalım.
Ziya Şükûn veya Yusuf Ziyâüddin Efendi 1869 yılında İzmir’de doğdu. İlk eğitimini babası Kıbrıslı Hoca Mehmed Kâmil Efendi’den aldı. Yirmi iki yaşındayken İstanbul’a geldi. Hadis muallimi Hafız Mehmed Efendi’nin derslerine devam etti. Girdiği imtihanı kazanarak Darülmualliminiâli’ye, yani yüksek Öğretmen Okulu’na kaydoldu. Babasının ölümü üzerine İzmir Muallim Mektebi’nde göreve başladı. Aradan bir iki yıl geçtikten sonra, babasının açtığı Mekteb-i Terakki binasında “Dârüledeb” okulunu hizmete hazır hale getirdi.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…