Yetmişli yılların başında İstanbul’a ilk defa geldiğim zaman kendileriyle mutlaka tanışmak istediğim bazı şairleri ve yazarları ziyaret ederek işe başladım. Bunlardan biri de merhum Eşref Edip’ti. Haykıran bir imanın, haksızlık karşısında susmayan bir vicdanın müşahhas misali olan üstadı Cağaloğlu’ndaki “Sebilürreşad Neşriyat Bürosu”nda buldum ve elini öpme bahtiyarlığına erdim.
Gerek Sırat-ı Müstakim’deki, gerekse Sebilürreşad mecmuasındaki ateşli yazılarıyla kalbleri şenlendiren, gönülleri dinlendiren üstadın en önemli hizmetlerinden biri de kitap neşriyatıyla ilgili faaliyetleriydi. Aziz dostu Mehmed Akif hakkında yazdığı iki ciltlik eser tam bir biyografi şaheseriydi. Eşref Edip’in yayımladığı eserlerin en önemlilerini -hiç şüphesiz ki- “Asr-ı Saadet” serisi oluşturuyordu. Hindistan, Pakistan uleması tarafından kaleme alınan ve Âsâr-ı İlmiye Kütüphanesi adı altında neşredilen bu eserler mevcut İslâm tarihlerinin en değerlilerini teşkil ediyordu.
Seyyid Süleyman Nedvi’nin, onun vefatından sonra da talebesi Şemsü’l Ulema Mevlânâ Şibli’nin imzalarını taşıyan bu kıymetli kitapların gün ışığına çıkmasını sağlayan isimlerden biri de -Eşref Edip Bey’den öğrendiğimize göre- Cihan Begüm adında bir hanımdı. Fakat bu öyle sıradan bir kadın değildi. Merhumun ifadesiyle “Behupal Melikesi Sultan-ı Cihan Begüm Hazretleri”ydi.
Mevlânâ Şibli, bu son derece önemli eserinin birinci cildini tamamlayınca sıra basımına geliyor. Bunun için de Hindistan’ın hamiyetli Müslümanlarından yardım talep ediyor. Çünkü böyle muazzam bir külliyatın yayımlanması için 50 bin rubleye ihtiyaç vardı. Şibli’nin bu müracaatı zengin fakir herkesi harekete geçiriyor ve istenilen meblağ en kısa zamanda toplanıyor. Tam bu sırada Behupal Melikesi Cihan Begüm durumdan haberdar oluyor, eserin bütün masraflarını üzerine alıyor, maddi manevi her türlü yardımı yapıyor. Yazarı tarafından Peygamber Efendimiz’in (sas) “Âsitâne-i Nübüvveti”ne ithaf edilen bu mübarek kitap, Melike hazretlerinin himayesi altında bütün dünyaya yayılıyor.
Külliyatın daha sonraki ciltlerini kaleme alan Süleyman Nedvi, hocası Mevlânâ Şibli’nin vefatından sonra kara kara düşünmeye başlıyor, Cihan Begüm’ün yardımını ve ilgisini keseceğini zannedip büyük bir üzüntüye kapılıyor. Hâlbuki Şibli’nin ölüm haberiyle fena halde sarsılan Melike hazretleri, “Bizim alakamız şahıslar ile kayıtlı değildir. Biz Allah rızası için hizmette bulunduk. Allah ise hay ve bakidir” diyor, maddi ve manevi desteğini sürdürmeye devam ediyor. Eşref Edip Bey, eserin mukaddimesinde bir sayfayı da Behupal Melikesi Cihan Begüm Hazretlerine ayırıyor; İzmirli İsmail Hakkı, Veled Çelebi, Kâzım Nami, Hakkı Süha Gezgin gibi kalem erbabının takrizleriyle süslenen bu kitabın Melike hazretlerinin himmetiyle vücuda geldiğini birkaç yerde ifade ediyor.