Tarihin tanımı ve konusu hakkında ittifak edilmesi oldukça güç. Keza tarih felsefesi metinlerine bir göz atarsanız, birbirinden farklı birçok fikrin dillendirildiğini göreceksiniz. Mübahat Kütükoğlu’nun yaptığı tasnifte hikâyeci, pragmatik ve araştırıcı tarih anlatımı olarak üç yaklaşımın mevcut olduğunu görmekteyiz. Bunlardan sonuncusu olan “araştırıcı tarihçilik” her ne kadar modern zamanları alâkadar ediyorsa da, günümüzde çok sayıda “hikâyeci” tarih anlatan akademisyen görmek mümkün. Tarih usulünün bir konusu olan “yardımcı ilimler” meselesi, fakültelerin birinci sınıfında metod dersi olarak
anlatılıp geçilse de, akademisyenlerin kısm-ı azamîsinin mezkûr ilimlerin tanımını dahi yapmakta zorlandıkları su götürmez bir gerçektir. Tarihte malzemenin artışı, küllî bir tarih tefekkürünün yerine belli bir sahada ihtisas sahibi olmayı zarurî kılmıştır. Binaenaleyh modern zamanların tarihçisi, analitik olmanın yanı sıra büyük resim ile irtibatı koparılmış kimsedir. Immanuel Wallerstein’ın “sosyal bilimler bir bütündür, parçalanamaz” deyu haykırışları, zamanla kendisini haklı çıkartmıştır vesselam. Tarih metodu dersi alan her talebe, mutlaka “felsefeden, sosyolojiden, antropolojiden, nümizmatik, onomastik (yer adları), paleografya vs. gibi farklı sahalardan istifade etmelidir” diye öğrenir. Peki, bu ilimlerle ilgili bir ders alır mı? Nadiren. Oysa her sahanın bir tarihi vardır; daha doğrusu geçmişi… Misalen, felsefe tarihi, tıp tarihi, iktisat tarihi ilh. Oysa tarihin nesi vardır, felsefesinden başka.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…