20. yüzyılda Osmanlı Devleti kronikleşen büyük sorunlarla karşı karşıyaydı. Bir taraftan içeride ekonomik bunalımlar ve siyasî buhranlarla boğuşurken, dışarıda ise İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci devletlerle mücadele etmeye çabalıyordu. 1876 yılı tarihe üç padişahlı yıl olarak geçmişti. Sultan Abdülaziz tahttan indirilmiş, yerine geçirilen V. Murad aklî melekelerini yitirmiş, kaos ortamına yol açanlar için Şehzade Abdülhamid’in tahta çıkarılmasından başka çıkar yol kalmamıştı. Sultan Abdülhamid Meşrutiyet’i ilan etmiş, ardından tarihe “93 Harbi” olarak geçen 1877-78 Osmanlı Rus savaşları başlamış, Berlin Antlaşması’yla Kafkaslarda ve Balkanlarda büyük toprak kayıpları yaşanmıştı.
Bu süreçte Afrika kıtasında da önemli gelişmeler yaşanıyordu. 1830 yılında Cezayir’i işgal eden Fransızlar 1881’de Tunus’u ele geçirdiler. 1882 yılında Mısır’ın İngiliz işgaline uğramasıyla Osmanlıların Kuzey Afrika’da kontrol edebildiği yegâne toprak parçası olarak Trablusgarp eyaleti kalmıştı. Ancak burası da İtalyanların işgal tehdidi ile karşı karşıyaydı. Osmanlı Devleti Afrika’daki son toprağı Trablusgarp eyaleti hakkında bölgedeki görevlileri sayesinde bilgi topluyor, raporlar aracılığıyla merkezden oldukça uzak bu topraklardaki gelişmeleri yakından takip ediyordu.
1877 yılında kurulan Osmanlı Meclisi’ne Trablus üç vekil göndermişti. Burası Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprağı olarak kalınca, Sultan II. Abdülhamid bölgeye özel bir önem verdi. Libya’daki aşiret ileri gelenlerinin çocuklarından oluşan Hamidiye alayları kurularak halkın herhangi bir işgale karşı hazırlıklı olması yönünde tedbirler alındı. Denizden yapılabilecek saldırıları püskürtmek amacıyla Tunus’tan Mısır sınırına kadar olan uzun sahil şeridinde stratejik savunma noktalarına silah depoları kuruldu.
Öte yandan Trablus, Fizan ve Bingazi’de birer kanaat önderi olan tarikat şeyhleri ve kabile liderlerine madalyalar ve nişanlar verilmek suretiyle Osmanlı Devleti’ne bağlılığı öne çıkaran unvanlar ihdas edildi. Bu bağlamda bölgedeki kabileler üzerinde etkisi olan Medeniyye tarikatı lideri Şeyh Zafir, II. Abdülhamid’in davetiyle İstanbul’a gelerek hususi danışman unvanını aldı.
İslam birliği politikaları çerçevesinde Senûsilere destek artırıldı. Trablusgarp’ın korunmasında bu tarikat büyük bir rol oynadı. Libya’daki yerel direnişi örgütleyen Osmanlı subayları bölgede özverili çalışmalar yaptı. Osmanlı Devleti’nin desteği ile Büyük Sahra’da Avrupa sömürgeciliğine karşı yerel direnişi de Senûsiyye hareketi örgütleyecekti.
20. yüzyılın son çeyreğinde bu hareket kabileler arasında büyük rağbet gördü. Fransız ve İtalyan emperyalist yayılmasına karşı Senûsiyye mensupları çok istikrarlı ve güçlü bir direniş gösterdiler. Özellikle İtalyanlar Libya coğrafyası ile yakından ilgileniyorlardı. Bu tehlikenin farkında olan Osmanlı yönetimi İtalyan işgali başlamadan önce halkı örgütlemek ve sağlıklı bilgiler almak amacıyla bölgeye subaylar gönderdi. Bunlardan biri de Binbaşı Abdülvahid’di.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…