Mısır’ın en önemli ticaret ve sanayi merkezlerinden olan İskenderiye, Osmanlı Devleti’ne Yavuz Sultan Selim’in 1517’deki Mısır seferinden sonra geçmiştir. Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyye’sindeki ifadeyle, “Arap memleketlerinin denize açılan kilidi” olan bu şehir, Osmanlı için daima önemli bir konumda olmuştur. Yüzyıllarca Osmanlı’ya tabi olarak varlığını sürdüren İskenderiye’nin 1798-1807 yıllarında işgalle maruz kalması şehre büyük bir darbe indirse de Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa ile Sultan II. Mahmud’un yaptığı yatırımlardan sonra toparlanmaya yoluna girmiştir.
Bu yatırımların en önemlilerinden biri, Eşrefiye, bilinen diğer adıyla Mahmûdiye Kanalı’nın inşasıdır. Nil nehrinden İskenderiye’ye su taşıma gibi önemli bir fonksiyonu üstlenen bu kanal, hem içme suyu temini hem de tarım için sulama kaynağı olması bakımından hayatiyete sahipti. Esasında Roma devrinden beri var olan bu su yolu çeşitli zamanlarda tıkandığı için tamire ihtiyaç duymuştu. Bu tamirlerin en esaslılarından biri de Sultan II. Mahmud tarafından 1818-19 yılında yaptırılmıştır. Kanal, Sultan II. Mahmud’un vezirlerinden Ali Paşa’nın vekâletiyle inşa edildi. Nitekim manzum kitâbenin ilk mısraında onun ismi geçmektedir.
Kanalın başlangıç noktası, bugün el-Mahmudiyye olarak adlandırılan Nil nehrinin kıyısındaki mevkidir. Buradan başlayıp kilometreler boyunca devam ederek İskenderiye’nin içinde son bulan kanal, bugün de Mahmûdiye olarak kayıtlarda yer almaktadır. Kanalın şehirle buluştuğu noktada ise bir zamanlar bu abidevi tesisi taçlandıran muhteşem bir kitâbe taşı yer alıyordu. En az bu kanal kadar önemli olan bu sanat eseri kitâbeye yakından bakalım.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…