Kurtarmak, muhtemel bir zararı önlemek iken; yağmalamak, bir malı, bir eşyayı zor kullanarak alıp kaçırmak yahut kullanılamaz hale getirmek anlamına geliyor. Aradaki fark çok net ayırt ediliyor olmalı. Bu kavramlar bize mahsus olmayıp farklı dil ve kültürlerde de karşılık buluyor. Aklıselim her insanın ayırt edebileceği bu iki kelimeye, yazının sonunda tekrar müracaat edeceğiz.
Tarih boyunca birçok medeniyete beşiklik eden Bayburt, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar savaş ve çatışmalara sahne oldu. Bu hengâmede defalarca baskın gördü; kadınlar ve çocuklar ahlaka mugayir muamelelere maruz kaldı, evlerden eşyalar kaçırıldı, insanların üzerlerinden değerli eşyaları sökülüp alındı. Kaçamayacak halde olup yakalanan köylüler ise muhtemel işkencelerden korumak için kadınları ve çocukları gizli odalara yahut ahırlara kilitlemek zorunda kaldılar. Ahval böyle iken şehre ve tarihî yapılara zarar verilmesi neredeyse kaçınılmazdı.
Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinden, âlim ve mutasavvıf Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî ilme beşiklik etmesi için Bayburt, Of, Rize ve İstanbul’da kütüphaneler tahsis etmişti. Dergâh mensupları arasında toplanan yardımlarla kurulan matbaada basılan kitaplar diğer kütüphanelerle birlikte 1871’de kurulan Bayburt Ziyâiye Kütüphanesine vakfedildi. 1900 yılına ait Maarif Salnamesi’ne göre bugünkü Yakutiye Camii yanında yer alan kütüphanede büyük bir kısmı dinî kitaplardan oluşmak üzere toplam 876 adet kitap bulunmaktaydı.
1. Dünya Savaşı’nda, tarihe İkinci Plevne olarak geçen Kop Savunması’nda General Nikolai Yudenich komutasındaki Rus ordusu Bayburt’u işgal etmiş; köyler, kasabalar ve şehir merkezindeki pek çok tarihî mekân yağmalanmış ve yakılmıştı. Ziyâiye Kütüphanesi de durumdan nasibini alacaktı. Bayburt tarihine ilişkin önemli belgelerin, dinî ve tarihî elyazması kitapların muhafaza edildiği kütüphaneden pek çok eser çalındı, kütüphane binası ise insafsızca yakıldı.
Neyse ki çok geçmeden eserlerin ehemmiyetinin farkına varıldı ve sırra kadem basmadan geri alınmaları için harekete geçildi. O dönemde Bayburt, Rize ve Of’ta bulunan vakıf kütüphanelerinin mütevelliliği görevini üstlenen Ferşat Efendi duruma müdahil olup Şark Orduları Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa’ya mektup yazarak kaçırılan kitapların ahvalini anlattı. Tiflis’e sürülen kitapların bir an önce geri getirilmesi talebinde bulunulmuşsa da müspet bir netice elde edilemedi ne yazık ki.
Eserlerin Rusya’ya götürüldüğü biliniyor lakin resmî olarak net bir adrese ulaşılamıyordu. Sonunda yıllardır saklanan eserler 2020’de Moskova’da, Rusya Şark Devlet Müzesi’nde “Sınırsız Tasavvuf: Nakşibendi Şeyhi Ahmed Gümüşhânevî (1813-1893) ve Elyazmaları” isimli sergide gün yüzüne çıktı.
Rusya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yıldönümü münasebetiyle açılan sergide 1918’de sırra kadem basan Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’ye ait 30 elyazması eser teşhir ediliyordu.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…