20. yüzyılın sebebi ve nasıl başladığı bir türlü aydınlatılamayan hadiselerinden biri Gence’nin Şuşa kazasında 1905-06 yıllarında yaşanan Ermeni-Azerbaycanlı çatışmalarıdır. Her iki taraf da, yani Türkler ve Ermeniler, saldırıyı karşı tarafın başlattığını ileri sürerek birbirlerini suçladılar. Ancak Rusya Devlet Tarih Arşivi (RGİA) ve Rusya Federasyonu Devlet Arşivi’nde (GARF) bulunan belgeler söz konusu hadiselerin üzerindeki sis perdesini aralamıştır. Arşivdeki mahkeme kayıtlarının ve yerel kuvvetler (jandarma) tarafından hazırlanan tutanakların çatışmaların sorumlularını ortaya çıkardığını görüyoruz. Hatta o dönemde Gence Bölge Mahkemesi’nde görev yapan savcı Arseniy Skulskiy’nin raporları bile tek başına Şuşa’da neler yaşandığını gözler önüne sermektedir. İsterseniz yakından bakalım neler olduğuna.
Şuşa o dönemde Gence’nin sekiz ilçesinden biriydi. 1897 nüfus sayımına göre şehirde 138.771 kişi yaşıyordu. Bunların yüzde 58,2’si Ermeni, yüzde 41,5’i Azerbaycanlı ve yüzde 0,3’ü de Rus’tu. Azerbaycanlılar nüfus sayımında “Azerbaycan Tatarları” olarak kaydedilmişti ve bu yüzden arşiv belgelerinde onlardan “Tatar” olarak bahsedilmektedir. 1905-06 yılları arasında Güney Kafkasya’da patlak veren Ermeni-Azerbaycanlı (Tatar) çatışmaları Şuşa’ya da sıçradı ve şiddetli çatışmalar sırasında şehir birkaç defa yandı.
Belgelere göre 1 Aralık 1905’te Zengezur ilçesine bağlı Peçanis köyünden bir grup Azerbaycanlı Kürt, Şuşa’ya bağlı Geybalikent adındaki Ermeni köyüne saldırmıştı. Şuşa ilçe amiri tarafından çekilen telgrafta olayda iki Ermeni’nin öldürüldüğü, iki Ermeni’nin yaralandığı ve dört samanlığın yakıldığı haber veriliyordu. Muhafız ve Kazak ekibinin zamanında gelmiş olması, köyün daha fazla tahrip edilmesini engellemişti. Gence’de başlayan Ermeni-Tatar çatışmaları, 1905’in Aralık ayına gelindiğinde -Nuhi hariç- bütün ilçelere sıçradı. Etnik temelli bu çatışmalar bölgede büyük bir kargaşaya yol açtı. Haberleşme ağları kesildi, şehirlerarası seyahat imkânsız hale geldi. Cinayetler, soygunlar ve baskınlar birbirini takip etti. Kundaklama vakaları gün geçtikçe artıyordu. Düzelmek şöyle dursun, vaziyet gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Kendine güvenen kalabalık çeteler resmî görevlilere ve askerî birliklere saldırmaya başladı. Sadece Ermenilerin yaşadığı Karakent bölgesine güvenlik görevlileri ve vergi memurları korkudan giremez olmuşlardı. Otonom haline gelen bölgeye Ermeniler kendi amirlerini atadılar.
1905 yılının yaz aylarında başlayan silahlı çatışmalar sonbaharda da devam etti. Üstelik Askeran kalesinden başlayarak Şuşa’nın bütün dağlık kısmı Ermenilerin eline geçti. Buradaki bütün Azerbaycanlı köyleri yıkılıp ateşe verildi. Ermeniler Askeran kalesinin yakınındaki bir darboğazı tutarak yoldan geçenleri soydular ve Şuşa’ya girmelerine izin vermediler.
10 Kasım’da sığırlarını otlaktan eve götüren Geshchi köyü sakinleri, beş silahlı Azerbaycanlı tarafından saldırıya uğradı. Çobanlar çırılçıplak soyulmuş ve hançerle öldürülmüşlerdi. Dahası, onlardan sonra sığırları da katledilmişti. 18 Kasım’da Seidli köyü sakinlerinden Mihail Kerbela Celil oğlu ve Eahtiar Meidanali oğlu, arabaları ile Ağdam’dan Han Bahçelerine arpa taşıyorlardı. Askeran haçı yakınında Ermeniler tarafından yakalanan bu kişilerden bir daha haber alınamayacaktı.
19 Kasım’da Hanazah köyü Ermenilerinden 15 kişi sınır komşuları olan Mamed Ali Abrahanov’un evine saldırdı. Malikâne müdürü Abdurrahim Maşadi Zeigal Abdinoğlu, mülkte bulunan Abrahanov’un iki hizmetkârının derhal yerel çavuşa gitmelerini ve durumu anlatmalarını istedi. Azerbaycanlılar topraklarını terk etmek istemeyince Ermenilerin saldırısına uğradılar ve kaçmak zorunda kaldılar. Ardından Ermeniler evi yağmalayarak ne varsa aldılar. Benzer şekilde aynı gün Azerbaycanlı bir topluluk da Pahlul Ermeni köyüne saldırdı. Taraflar arasında çıkan çatışmada köyün sakinlerinden Hakob Sarkisov yaralandı. Nihayetinde Azerbaycanlılar 34 büyükbaş hayvanla birlikte kaçabildiler.