Hakikatte 15 Temmuz sıradan bir gün olarak başlamıştı. İşte bayramdan yeni çıkılmış, rehavet pas gibi çökmüş üzerimize, tatil planlarıyla okul planlarının saçları birbirine karışmış, uzun mu uzun günlerden biriydi. Hatta gün ortasında değerli hocam Prof. Nevzat Yalçıntaş’ın vefat haberi gelmiş, cenazesi nereden kalkacak diye google’de aramalara başlamıştım. Karanlığın bastırmasıyla twitter’ın magması kaynamaya başladı. Beylerbeyi’nde bir hareketlilik var, Atatürk havaalanı kapatılmış, Ankara’da jetler alçak uçuş yapıyor, Boğaz Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsüne askerlerce barikat çekilmiş… Biraz sonra işler daha da ciddileşiyor: Çatışmalar var, ateş açılmış, bombalanmış, mermiler havada uçuşuyor. Kıyametin koptuğu saatler ki hepimiz tedirginiz, TRT’de bukleli hanım spiker donmuş bir yüz ifadesiyle ‘yönetime Yurtta Sulh Konseyi tarafından el konulmuştur’ diye kekeliyor, sokağa çıkmak yasaktır buyuruyor, yarından itibaren vatan hainleri tutuklanacaktır vs. Hemen aklıma 22 Şubat ve 21 Mayıs Talat Aydemir’in darbeleri geldi ve koleksiyonumdan o günlerdeki gazeteleri çıkardım, bazı sayfaların fotoğraflarını çekip tvitledikten sonra aşağı indiğimde nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan bağlanacak bir kanal bulmuştu kendisine. O insana sükunet aşılayan sözleriyle ülkede darbe yapılmak istendiğini ama başarılı olunamadığını, kendilerinin görevlerinin başında olduklarını ve İstanbul’a dönmekte olduğunu söyledi, halkı da darbe girişiminin önlenmesi için sokaklarda ve olay mahallerinde toplanmaya ve direnmeye çağırdı. 15 Temmuz akşamı bu halka bir şeyler olmuştu. Ama ne? Dedeleri 27 Mayıs’ta, babaları 12 Eylül ve 28 Şubat’ta darb edilen, susturulan ve eve kapatılan çocuklar şimdi tarihin rövanşını almak üzere sahadaydı ve motosikletini tankın üzerine sürmek gibi Don Kişotluklar yapıyordu. İşin ilginç tarafı, kimsenin gözünün yaşına bakılmıyor, darbeci hainler ellerinde silahtan başka her şey bulunan bu cesur yürekleri G3’lerle tarayarak öldürmekte tereddüt etmiyorlardı. İşte okul arkadaşım Erol Olçok 16 yaşındaki oğlu Abdullah Tayyip’i korumak üzere hamle yaptığında kalleşçe vuruluyor, oğlu kendisine doğru hamle yaptığında iki tane ‘zırh delici’ mermiyle şehadet şerbetini içiyordu.