1969 gerek üniversitede, gerekse gazetecilikte ilk senemdi. O senenin Kasım ayında girmiştim Ulus’un kapısından. Adalet Partisi’nin 1965 seçimlerinden itibaren fırtına gibi estiği, Süleyman Demirel isminin “Morisson Süleyman / Mason Süleyman”dan “Çoban Sülü”ye dönüşerek sürdüğü yıllardı. AP “millî bakiye” denen bir tür engelli koşuyu andıran seçim sistemine rağmen peş peşe iki seçim kazanmış, bundan dolayı Süleyman Demirel kendisini “tek adam” mevkiinde görmeye başlamıştı. İşin gerçeği şu ki, seçmen AP’nin ilk Genel Başkanı Emekli General Ragıp Gümüşpala’yı veya onun vefatından sonra Adalet Partisi’nin genel başkanlığına seçilen Süleyman Demirel’i tanıdığı / beğendiği için değil, 27 Mayıs darbesinin idam sehpasına taşıdığı Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın yanı sıra Yassıada Toplama Kampı’nda işkence gören Demokrat Parti mensuplarının yaşadıkları karşısında sessiz kalışının utancı, elinin kolunun bağlandığını içine sindirememiş olmanın öfkesiyle sandık başına gitmişti.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…