Tarih: 27 Nisan 1909. Yer: Yıldız Sarayı, Küçük Mabeyn Köşkü. Saat: Akşam 7-8 civarı. Sultan II. Abdülhamid’in tahttaki son dakikalarıdır yani. Yalnızdır Sultan, gözü gibi baktığı asker tarafından işgal ve hatta kısmen yağma edilmiş olan Yıldız Sarayı’nın bir köşkünde iki haremağasıyla beraber dışarıdan gelecek haberlere kulak kesilmiştir. Öylesine kuşatılmıştır ki etrafı, bırakın kendisine kahve ikramını, aç biilaç vaziyetteki çoluk çocuğuna ekmek, bebeklere mama bile bulamamaktadır. 33 sene eteğinin bir ucu Adriyatik’te, öbürü Basra Körfezi’nde serili bir imparatorluğu kurtlara yem etmemek için gece gündüz demeden çırpınmış olan Sultan Abdülhamid şimdi kendi evladı gözüyle baktığı asker kılıklı eşkıya sürüsü tarafından sanki düşman bir devletin başı imiş gibi muhasara ve tazyik edilmektedir. Efendim, dağa çıkan Resneli Niyazi çok dürüst, namuslu ve kahramanmış! Geçin efendim bunları. Cuma vakti cümle erat ve zabitan Allah’ın huzuruna varmışken tabur kasasını kırarak 200 Hamidî altını çalan ve devletin düşmanla savaşsınlar diye verdiği silahlarına zorla el koyarak adamlarıyla birlikte dağa çıkan eşkıyayı efsaneleştirirseniz 15 Temmuz’daki alçaklığı millete reva gören çeteyi de alkışlamanız gerekir. Hem 100 küsur sene önce, hem de bugün yapılan, bal gibi kanunsuz eylemlerdi ve kanunen suçtu; biri başarılı oldu diye tebcil edilirken öbürü başarısız olunca takbih edilmemeli, hepsi aynı “gayrimeşruluk gayrimeşruluktur” kriterine göre maşeri vicdanda mahkûm edilmelidir.Aksi halde iyi darbe-kötü darbe ikilemine sürükleniriz ki, bu bizi çıkmazların en çürütücüsüne mahkûm eder.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…