Sultan II. Abdülhamid’in özelliklerinden biri de, benzerine kolay rastlanmayan “trimetrik”, yani düzenleyici, nizam kurucu, sistemci bir dehâya malik olmasıydı. Tam 33 yıl süren ve Sultan IV. Mehmed’den sonraki en uzun süreli hükümdarlığı sırasında en ağırı 93 Harbi’nde olmak üzere bazı toprak kayıpları yaşanmış olmasına rağmen imparatorluğun geleceğini emanet edeceği Müslüman omurgayı büyük ölçüde zedelenmeden korumayı başarmıştı.
Lakin Sultanımızın bu insanüstü gayretini ‘koruma’ ve ‘müdafaa’ türünden pasif bir direniş olarak ele almak hakikate haksızlık olur. Koruduklarını kuluçkaya yatırarak, yeni baştan formatlayarak ve yeni bir düzen için sentezleyerek bir daha parçalanmayacak hale getirmek için olağanüstü bir çaba sarf ettiğini ve asıl bugün bizi heyecanlandırması gereken ışıltılı cephesinin bu yapıcı, düzen kurucu ve onarıcı vasfı olduğunu bilmemiz lazım.
Her günü yeni bir macera olan devrinde irili ufaklı binlerce okul açıldığını biliyoruz. Harp Okulu ve Osmanlı ordusu Prusya modeline göre reorganize edildi, yüzlerce hastane tesis edildi, hatta Kuduz Hastanesi gibi ancak bir iki ülkede mevcut bulunan sürpriz hamleler yapıldı, dünyanın 2 ve 3 numaralı denizaltıları Nordenfelt tezgahlarında yaptırılıp donanmamıza kazandırıldı vs. Öte yandan “Gidemediğin yer senin değildir” sözüyle meşhur olan Halil Rifat Paşa onun valilerinden biriydi ve bu sözü normalde 42 saat süren Sivas-Ordu karayolunu kayaları barutla infilak ettirerek beş ay içerisinde hizmete açarken işçilerine sarf etmişti.
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…