Yeni bir inanç veya ideoloji, yayılma aşamasındayken toplumda, hatta ailede farklı yankılar bulur. Kan bağı veya menfaatler sizi tek bir yapıda toplarken, yeni inançlar veya ideolojiler o güne kadar her konuda birbirine kenetlenmiş bir topluluğu ayrıştırabilir. Bu nedenle İslamın doğuşu esnasında herkesin şahsî algı ve kabulleri farklı olduğundan bazen bir ailede putperestlikte direten bir annenin, babanın, kadının veya kocanın karşısında her şeye rağmen İslamı seçen bir diğeri yer almıştı. O güne kadar tercihlerinde çatışmayan bir ailenin, kabilenin mensupları bu yeni din dolayısıyla bir inanç etrafında toplanıp ayrışmaya ve özgür iradelerini ortaya koymaya başladı. Ve buna cesaret edenler sadece erkekler değildi!
Belki o güne kadar bir kadın, ailesine rağmen bir hakikatin yanında hür iradesiyle taraf olmamıştı. Öyle ki Cahiliye toplumunda Arap sosyal yapısının getirdiği bir hayat kuralı olan, bir kabilenin bünyesinde birbirine kenetlenmek ve kabilenin belirlediği sınırlar, seçimler, görevler ve inançlar etrafında toplanmak, aynı zamanda kadın için onun yerine düşünen ve karar veren bir sisteme tabi olmak demekti. İslamla beraber kadın, karşılaştığı yeni din karşısında özgür iradesiyle bir seçim yapmanın yükümlülüğüyle bir tercihte bulunarak aslında kendi özgürlük alanını da keşfedecekti.
Bunun en önemli delili, aile ve kabilesine rağmen İslamı seçen kadınlardı. Bunlardan bazıları Mekke döneminde inançları uğruna çeşitli işkencelere katlanmıştı. Müslüman olduğu için ağır işkence gören kadınlar arasında Ammâr b. Yâsir’in annesi Sümeyye’yi, Zennîre’yi, Hamâme’yi, Amr b. Müemmil oğullarının bir cariyesini, en-Nehdiyye ile kızını ve Ümmü Ubeys’i sayabiliriz.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…