Amerikan İmparatorluğu’nun meşruiyeti adına en sık başvurduğu o kavramla başlayalım. “Pax Americana”ya (Amerikan Barışı) inanıyor musunuz?
Eğer daha fazla ‘pax’ (barış), daha az ‘Amerika’ demek olsaydı inanabilirdim. Fakat Amerikan Barışı şimdiye kadar barışa çok da fazla hizmet edebilmiş değil. Amerikan Barışı’nı 1945 yılından başlayıp günümüze kadar devam eden dönemle ilgili bir olgu olarak kabul edersek, 3. Dünya Savaşı’nın çıkmasına mâni olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bu dönem aynı zamanda, peşi sıra gelen çok sayıda kanlı vekâlet savaşlarına da şahitlik etmiştir. Zenginliğin paylaşımı açısından bakarsak, yine bu dönemin çok adilane geçtiğini söylemek güç. Son yayınlanan Oxfam raporuna göre, dünyadaki en zengin sekiz kişinin toplam serveti, en fakir 3,6 milyar kişinin toplam varlığından daha fazla. Ne kadar tiksindirici bir tablo; fakat aslında tesadüf değil. Bu tam da, Amerikan Barışı’nın Amerikalı plütarklar (yönetim gücünü elinde bulunduran zenginler) için ne denli büyük bir başarı hikâyesi olduğunu ortaya koyuyor.
Soğuk Savaş döneminde Amerika’nın izlediği çevreleme politikasının mimarı olan ve yıllar sonra Amerika’nın Soğuk Savaş politikasının belirlenmesinde yaptığı yanlışlardan duyduğu pişmanlığı ifade eden George Kennan, 1948 yılında kaleme aldığı bir gizli notta Amerikan Barışı’nın asıl hedeflerini şu sözlerle ifade ediyor:
“Dünyadaki zenginliğin yaklaşık %50’sini kontrol ediyor olmamıza rağmen, dünya nüfusunun yalnızca %6,3’ü topraklarımızda yaşıyor… Haliyle dünyanın geri kalanının bize kin ve kıskançlıkla bakıyor olması şaşırtıcı değil. Önümüzdeki dönemde bize düşen asıl görev, bu [ayrıcalıklı] konumumuzu sürdürmemize imkân tanıyacak bir ilişkiler ağı oluşturmaktır. Bunu yapmak için de duygusallığı bir kenara bırakmalı, hayal kurmaktan vazgeçmeliyiz. Belirsiz meseleler üzerine kafa yormamalı. İnsan hakları, hayat standartlarının yükseltilmesi ve demokratikleşme gibi safsataları unutmalıyız. Bizim işimiz dolaysız iktidar konseptleriyledir. İdealist sloganların bizi geriye çekmesini ne kadar engellersek, o kadar iyi.”
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…