Anayasa tartışmaları gündeme geldiğinde akla gelen ilk isim siz oluyorsunuz. Nedir Türkiye’nin anayasa ile derdi?
Türkiye’nin 200 yıldır bir anayasa sorunu var. Neden? Çünkü milletin boyuna posuna göre bir elbise dikilmiyor. Bütün mesele bu. Ayrıca tarihe baktığımız zaman bütün anayasalar olağanüstü dönemlerde ya da darbelerden sonra yapılmış. 1921 Anayasası normal dönemde çıkmış gibi görünüyor ama Millî Mücadele verilmiş, toprağımızın büyük kısmını kaybetmişiz. Yine de en millîleri 1921 ve 1924 anayasaları. Egemenlik vurgusu en net bu anayasalarda var.
Darbe anayasaları?
1961 ve 1982 Anayasaları millete rağmen yapılmıştır. Vesayet, oligarşi dediğimiz hususlar hep buradan kaynaklanıyor. Seçim var ama derin devletin yapısına ters bir şey olursa askerle, basınla vururuz diye düşündüler. 28 Şubat’a kadar askerle vurdular, sonra basın ve son dönemlerde de yargıyla. Gördüğüm şu: Atanmış organlar belli kademelere yerleşiyor, geriye bir şey kalırsa siyasetçi yapıyor. Davul siyasetçide, tokmak başkasında…
Dolayısıyla millete güvensizliğe dayanan anayasa sıkıntı çıkarıyor, gördük bunları. Her iki anayasa da bizim kürsüde hazırlandı. Benim hocalarım yaptı ama millî irade ve hâkimiyete hep şüpheyle yaklaşılmıştır. Tabii bu Menderes’e tepkiden kaynaklanıyor. Millete güvensizlik o raddeye çıkmış ki, başkanlık modeli konuşulurken biri diyor ki, “Bu milletin kimi seçeceği belli olmaz. Ya Said Nursî’yi başkan seçerse?” Düşünün, 61 Anayasası yapılırken oluyor bunlar. Bırakın millet kimi getirirse getirsin. İşte bu güvensizliğin zirve noktasıdır. 1982 Anayasası’nda da devam ediyor bu. Parlamenter sistem bu anlayışa çok müsait. Güçlerin dağılımı, bürokrasi, askeriyenin vesayeti… Hepsi etken.