“Benimle dostluk kılıcı çıplak elle tutmaya benzer.” Birkaç arkadaş ziyaretine gitmiştik. Sohbette biri hakkında ağır eleştirilerde bulundu; gayr-ı ihtiyari yüzüm düştü, eleştiriyi haksız bulduğumu söyledim. Birkaç cümle ile sözlerini izah ettikten sonra biz kalkmaya niyetlenince Kadir Bey böyle demişti. Biz onun arkadaşı değildik elbette; sohbetinden istifade eden talebelerdik. Bizi taltif etmek üzere söylediği söz, belki herkesin kabul edebileceği bir özelliğini anlatıyordu.
Kadir Mısıroğlu’nu Ramazan başında muazzam bir cemaat dar-ı bekaya uğurladı. Bir Ramazan’da başlayan hayatı yine Ramazan’da nihayetlendi. Allah makamını âli eylesin! Kanaatimce onun bariz vasfı bir ömür süren azmi ve kararlı mücadelesi idi. 50’li yıllarda başlayan mücadelesini ölümüne değin aralıksız sürdürebilmiş olması emsaline az rastlanır örneklerden biridir. Böyle bir azmin kaynağı bütün kavgasını üzerine kurduğu İslam davası şuuru idi. Cumhuriyet ve ilk kurucu nesle yönelik mücadelesinin özü, sekülerizm ve modernizme karşı İslamın müdafaası idi.
Mücadelesinde üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri lisan, tarih ve kültür müdafaasıydı. Bir önceki neslin ‘lisan’ meselesine vurgusunu bizim nesil hiçbir zaman tam takdir edemedi; kendi adıma ben de iddialarını abartılı bulmuşumdur. Lisan ve alfabedeki değişim kanaatimce bir sebep değil, netice idi; esas kopuş birkaç asır öncesinde gerçekleşen dünya görüşündeki değişimde aranmalıydı.