Üstâd’ın dâvâ ve mücâdelesinin, her biri ciddi araştırmaları hak edecek pek çok vechesi var. Bu yazı, güttüğü dâvânın belki de en ehemmiyetli vechesinin, lisan meselesindeki tavrının perdesini aralamaya çalışacaktır. Kadir Mısıroğlu’nun 11 yıllık mecbûrî gurbet hayâtını müteâkip vatana döndüğünde bilhassa Müslüman münevverlerin kullandıkları dili görünce, dahası dil husûsunda onların aymazlığına şâhid olunca verdiği tepki şu olmuştu: “Yangın var!” Mâlûmdur ki bu haykırış, her şeyi yakıp kül eden bir felâketi ondan zarar göreceklere haber vermek, onları îkâz etmek ve bu felâketi önlemekle vazîfeli olanların dikkatini çekerek felâket mahalline gelip müdâhalelerini sağlamak maksadına mâtuftu.
Üstâd’ın lisan meselesine verdiği ehemmiyet ve tedbir alınması husûsunda hissettiği âciliyet bu haykırışında vücûd bulmuştur ki onu tanıdığım 17 yıl boyunca bu husûstaki îkâz ve gayretlerine bizzat şâhid olmuşumdur. Hattâ Türkçeyi müdâfaa eden 40 münevverin 40 makâlesini derleyip bir eser hâline getirmek husûsundaki teşvikleri ile Türkçenin Müdâfaası: Kırk Münevver, Kırk Makâle ismiyle bir kitap hazırlamak, bir lütf-i ilâhî olarak bendenize nasîp oldu.
Üstâd’ın lisan meselesi ile ilgisi üniversite yıllarına tesâdüf eder. Müntesibi olduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi talebeleri tarafından çıkarılan Töre Mecmuası’nın ilk iki sayısında yayınlanan “Türk Dili’nde Buhran” başlıklı makâleler Üstâd’ın bu husustaki ilk mahsûlleridir. Sonrasında çıkardığı eserlerde kullandığı dil de, onun lisan meselesi husûsundaki fiilî gayretleri hesâbına yazılmalıdır. Bu husustaki gayretlerini Sebil dergisini çıkarmaya başladıktan sonra da serî makâleler hâlinde “Türkçeye Sûikasd İslâm’a Sûikasdin Bir Cüz’üdür” serlevhalı yazıları ve sayısız konferanslarıyla sürdürmüştü. Bu gayretlerin kitap kisvesine bürünmesi ise 90’ların başında, sürgünden vatana dönüşün hemen akabinde kaleme aldığı Doğru Türkçe Rehberi Yâhud Bin Uydurma Kelimeyi Boykot isimli eserle mümkün oldu. Sâdece bu eseri bile lisan meselesi ile alâkalı fikirlerini, bu meyandaki Kemalist inkılâbların gâyesini ve dilimize verdiği zarârın def’i için çözüm tekliflerini açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Aşağıda “kaderin şu acı cilvesine bakınız ki vatana adım atar atmaz… Türk çocuklarına karşı da Türkçeyi müdâfaaya mecbûr bulunuyorum, heyhât!” serzenişiyle başladığı bu eser çerçevesinde lisan meselesindeki fikirlerini hülâsa edeceğiz.