Mübarek bir Cuma gününün sabahına uyandığımızda, o güne tarihi bir gün damgası vurulduğunu nereden bilebilirdik? O günü yaşarken bir izzetli duruş sınavının bizi beklediğini nereden bilebilirdik? Evet, imtihanlar aniden olurdu buralarda. Hayat yaşlı bir öğretmenin kızgın ve dik sedasıyla “Çıkart kağıdı kalemi, sınav var” derdi. Ve aynen öyle dedi.
Çok sert ve dolgun bir sesle söyledi. O gün çok kıymetli bir kardeşimle geleceğine dair bir rota çizmek için bir araya geldik. Haddimiz değil ya, iki kelam ettik beraber. İş çıkışı ikimiz de yorgunduk, akşam namazını beraber eda ettikten sonra dedi ki: “Geceye kalmadan yapmam gereken işler var, istersen kalkalım”. Kalktık ve Tophane’ye indik. askerin Boğaz köprüsünü kapattığı bilgisi haber sitelerinde dolaşmaya başlamıştı. Terör şüphesi olabilir dedik, ancak “polisin yetki alanında jandarma neden bulunsun ki?” sorusu yankılandı zihnimizde. O arada yatsı ezanı okundu. Emir netti, “hadi felaha” dediğinde imam, beraberce o davudi çağrıya yürüdük. Kılıç Ali Paşa Camii’nde namaz kılmak hep hoşuma gider, bir farklı sükunet verir bana orası. O gece de öyle oldu ancak zihnimi kemiren
“Gerçekten darbe oldu mu?” sorusu yerini hangi hain işbirlikçilerin buna cüret edebileceği senaryolarına bıraktı. Cevabı belliydi ya, neyse… Yönümüz Allah Azze ve Celle’ye dönüktü. Kıyamda “Allah’ım sen boşa çıkar” dediğimde büyük bir imtihanın yükünün sırtıma yüklendiğini anlamıştım. Kıyama duracaktık, eğilmeyecektik, izzetli bir duruş sergilemenin zamanı gelmişti ve tarih bize bir sorumluluk yüklemişti. Eğilmemiz gereken tek mercinin önünde eğildik ve “Allah’ım yardım et” duaları ile camiden çıkarken müezzin Amenerresulu ayetlerinin sonuna gelmişti: “Ey Rabbimiz, unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme. O anda TRT’de darbe bildirisi okunduğunu görünce artık sınav kâğıdı önümüze konmuştu. Bu sınavın bir hakkı vardı ve o kalemi elime almam gerektiğini biliyordum. Abdest alıp, iki rekat namaz kılıp “Allah’ım bugün ya onlar beni öldürsün ya da bu iş başarıya ulaşmasın” diye dua ettim. Bu arada birçok arkadaşım meydanlara çıkmak üzere evlerinden
ayrılmaya başlamıştı. Ben de Üsküdar’dan yola çıktım. Bir süre üzerimden geçen mermilere aldırış etmeden oturdum. “Yaralı var” sesleri silah seslerine karışıyordu. Saatten haberim yoktu. Bu arada birkaç kişi gelip benimle ilgilendi. Ağlamaklıydım. Kendi halkına silah sıkan askere kızgınlığım, bizi bu duruma sokan hainlere öfkem, şehit ve gazilerimizin kanları… Allah’ım bu geceyi beklediğimiz için bize bir gündüz, bir güneş ve bir zafer nasip et diye
Nasr suresini okuyordum. Bugün buradan köprünün ortasına gitmeden ayrılmayacağımızı anlatıyordum yanımdakilere. Bu sırada birçok yerin kontrol altına alındığını, yalnızca Boğaz
Köprüsü’nün kaldığını şarjı kalan kardeşlerimizin telefonlarından takip ederken, Cumhurbaşkanımızın ve devlet büyüklerimizin açıklamalarını dinliyor ve dua ediyorduk. Sonrasında bir aracı siper alıp orada beklemeye başladık. Bu arada polis araçlarından “burayı terk etmeyin, bize güç veriyorsunuz” anonsları yükseliyordu.