1-Gurbet yıllarında konferanslara devam!
Üstad’ı 1982’de Almanya’da tanıdım. Millî Görüşçülerin hâkim olduğu bir camide Çanakkale zaferini anlatmaya çağırmışlar. Cami doldu taştı; sığmayınca kilisenin bahçesine geçtik. Namazı bile orada kıldık. Üstad müthiş bir konuşma yaptı. Hava da hafif yağmurluydu ama kimse aldırmadı. Tabii gelenler o zaman ya Millî Görüşçü ya da İslam Kültür Merkezi dediğimiz Süleymancıların hocalarıydı. Çoğu dinî mevzuda konuşurdu. Üstad tarihi gündelik siyasetle harmanlayıp anlatırdı ki böyle bir adam yoktu. Zaten müthiş bir belagat sahibiydi.
Daha sonra bir arkadaşım “Kadir Mısıroğlu Frankfurt’a gelmiş, onu görmeye gidelim” dedi. Gittiğimizde küçük bir yer kiralamış olduğunu gördüm. Hem yazıhane, hem de ev olarak kullanıyor. Yani toplansan bir buçuk oda. Üç sene sonra tekrar görme imkânım oldu. Ailesi İngiltere’deydi. Birkaç saat evvel geldiğini, maalesef bir şey ikram edemeyeceğini söyledi. Birer kahve içtik. O sırada Suudî Arabistan’dan telefon geldi. Hilâl görülmüş, Ramazan girdi. “Bu saatte bir şey de bulamayız, ne yapacağız şimdi” dedi. Dolaptan birkaç bisküvi çıkarttı, onunla sahur yapabildik. Epey zorluk çekti yurt dışında.
Konuşmalarına beraber gitmeye başladık. Orada sucuk fabrikası işine girdi; çünkü Almanya’da helal et sıkıntısı yaşanıyordu o sıralar. Üstad da hem bunu karşılamak, hem de maişet temin etmek için bu işe girdi. Ancak fıtratı ticarete müsait değildi. Cami idaresi sipariş veriyordu mesela; Üstad oraya gidince biri “falan hususta ne düşünüyorsunuz” diye soruyor, o da siparişleri unutup akşama kadar sohbet ediyordu. Kendisi de “Benim misyonum kitap yazmak, ticaret değil, hata ettim” demişti bana.