Çok partili hayata geçişle başlayalım, CHP bu kararı Batı’nın zoruyla mı aldı yoksa halktan da gelen bir baskı var mıydı?
Halktan gelen bir baskı var. İktidara astığı astık kestiği kestik bir tek parti hâkim. Partinin adı Halk Partisi ama halkla alakası kalmamış. Tüzüğünde bile “Türkiye Cumhuriyeti bir parti devletidir” ibaresi var. Yani karşımızdakiler kendisini devlet zanneden bir anlayış ve halka zulmetme mantığıyla hareket eden bir güruh. Fakat 2. Dünya Savaşı her şeyi alt üst etti. Ankara’nın ve İsmet Paşa’nın hesapları da altüst oldu. İsmet Paşa savaşı Almanların kazanacağını düşünüyordu. Türkiye savaş esnasında çekingen davrandı ama Almanları destekledi. Almanların önünü açmak için Azerileri, Kırım Türklerini, Türkmenleri devreye soktu. Nitekim Churchill bastırdı siz de katılın savaşa diye ama olmadı. Şunu bahane ettik, bunu bahane ettik, silah yok, cephane yok dedik. Türkiye artık savaş bitip Almanya’nın yenildiği resmen ilan edildikten sonra savaşa girdi. Bu noktada zaten halk bîzar olmuştu. Ekmek yok, süpürge tohumu yiyor insanlar. Bunlar masal değil, gerçek. Türkiye beyaz ekmek diye bir şeyin varlığını 1950’den sonra öğrendi. Eski nüfus kâğıtlarını sizler bilmezsiniz, hepsinde bez verilmiştir, ekmek verilmiştir diye mühürler vardır. 2. Dünya Harbi’nin akabinde Sovyetler Birliği nasıl Avrupa’yı Amerika ve İngiltere’yle paylaştıysa Türk boğazları ve Kafkaslar üzerindeki taleplerini de seslendirdi. Bu talepler Türkiye’yi paniğe sürükledi. Biz Batı’nın baskısıyla NATO’ya girmiş değiliz, Batı hiç gönüllü değildi. ABD Batı’ya bastırdı. Rusların Akdeniz’e inişinin önüne set çekmek için Türkiye’yi NATO’ya almayı kabul ettiler. Ama iki şartları vardı… Serbest seçim ve çok partili demokrasi. Medenî milletler safında kabul görmenin şartı budur dediler.