İslam dünyasında her dönem için geçerli standart bir yönetim biçiminden söz etmek mümkün değil. İslamın doğuşuyla başlayan siyasî gelişmeleri Arap toplumunun geleneklerinden, sosyal, siyasî ve ekonomik yapısından bağımsız ele alamayız. Özellikle de kabile yapılanmasından…
Şimdi kabile yapılanmasını daha yakından görelim. Cahiliye döneminde kabilelerin başında aynı kandan gelen bir lider bulunurdu. Teorik olarak hür olan her Arap, kabilenin lideri olabilirdi. Ancak pratikte liderin nüfuzlu ailelerden seçilmesine dikkat edilirdi. Zira liderin güçlü ve kabile için gerekli harcamaları yapabilecek kadar zengin olması beklenirdi. Güzel konuşması ve cömert olması da…
Liderin vefatı durumunda kabilenin ileri gelenleri yeni lideri seçmek üzere toplanırlardı. Tek bir aday varsa sıkıntı yaşanmazdı. Ancak bazen birden fazla aday ve onların da taraftarları çıkabiliyordu. Bu durumda müzakerelerle bir isim üzerinde uzlaşmaya çalışılırdı. Müzakere ve uzlaşıyla gerçekleştirilen seçimde tabiatıyla muhaliflerin ikna edilmesi gerekiyordu. Bu sebeple toplantılar bazen günlerce sürebilirdi. Uzlaşma olmayınca kabile bölünüyordu.
Kabile liderliğinin görev süresiyle ilgili bir zaman sınırlandırması yoktu. Lider, görevini ifa etmesi şartıyla ölene kadar başta kalabilirdi. Görevini yapmasına mani bir durum ortaya çıktığında devre dışı bırakılırdı. Cahiliye geleneklerine göre lidere itaat kaçınılmazdı ve vazifelerini yerine getirdiği sürece onu kimse yönetimden uzaklaştırmazdı. Ancak kabile liderleri eşitler arasından seçildiğinden mutlak itaat söz konusu değildir.