Alevileri Diyanet kapsamında bir sorun olarak ele alma çabası oldukça yeni. Bu grubun siyasî bir sorun olarak algılanmasını perdeleyen bu çaba, bütün kritik tartışmaları Diyanet üzerinden yürütmeyi amaçlayan yeni bir güzergâha girdi. Aleviliği -Türkiye bağlamında- öncelikle başat bir “sorun” olarak görmekle başlayan, arkasından bu sorunun kritik eşikleri arasına ısrarla Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yerleştirmeye çalışan bu bakış açısı ivedilikle tartışılmaya muhtaç. Belirtmek gerekir ki Aleviler, İslam dairesi içindeki öz(n)el vurgularıyla her Türk vatandaşı gibi Diyanet’in hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptirler.
Diyanetin görev alanı ve sorumlulukları anayasa ile belirlenmiştir. Kurum öteden beri faaliyetlerini, Kur’an ve sünnette vurgulanan dinî ve ahlakî vecibelerin gerçekleştirilmesi konusunda genel geçer Müslüman algısının sınırlarını zorlamayan bir dairede yürütmektedir. Bu bağlamda inanç ve kültür çeşitlilikleriyle iftihar edilebilecek ülkemizde, Diyanet İşleri Başkanlığı İslam dairesi içinde tanımlanagelen bütün unsurlara hizmet etmekle yükümlüdür. Hiç şüphesiz bu gruplar arasında Aleviler de yer alır. Bu haliyle Diyanet’in ülkenin laik ve demokratik yapısının açıkça hem teminatı, hem de süreklilik içindeki tamamlayıcısı olduğunu göstermektedir. Buna karşılık kurum içinde her herhangi bir dinî, mezhebî ya da kültürel grubun temsilini esas alan bir örgütlenme, hem İslamın herkesçe kabul görmüş sistematiğini ve teolojisini, hem de ülkenin bölünmez bütünlüğünü aşındırmaya yol açacaktır. Bu çerçevede Alevilerle ilgili ısrarın kendi başına esaslı bir yeterlilik sunduğuna ikna olmak için bu özgünlüğü doğru bir şekilde anlamak ve değerlendirmek gerekir. Bunun için de İran’ın Şii, Suriye’nin Nusayri, Suudi Arabistan’ın Vahhabi eğilimlerini devlet nezdinde önceleyen uygulamalarına bakmakta yarar var. Bu ülkelerdeki sistem incelendiğinde belli bir grubun inançlarını genele dayatmanın ağır faturaları görülecektir.
Türkiye’de Kemalizm içinde kendine yer bulan yoruma göre muhtemel sorunlar daha baştan fark edilmiş ve sağlam öngörülere dayanan düzenlemelerle devlet dinde ayrışma yerine buluşmayı merkeze alan bir yapılanma inşa etmiştir. Böylece toplumsal birliğin olmazsa olmaz bir gereği olarak farklılıklar ortak bir paydada temsil edilmiş, hatta buna zorlanmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ihdas etmenin altında yatan sebep, dinî inanç ve farklılıkların bir kargaşaya, keşmekeşe ve sıkıntıya yol açmasını önlemektir. Fakat bu hamleyle problemler tamamen çözülememiştir. Bu bağlamda katlanarak çoğalan, hatta genişleyen pek çok sorundan söz edilebilir.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…