“Hey’et-i hâkime memleketin sizden istifade edeceğine kânidir. Şu şartla ki inkılabın bugünkü esasâtına en ufak bir uygunsuzluk yapmayacaksınız. Mevkiniz ve gençliğiniz itibariyle, bilhassa Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulünden sonra dahi vatanî hidemâtta (hizmetlerde) bulunabilirdiniz ve bulunabilirsiniz. Bu itibarla beraatinize karar verildi.” Bu sözler birlikte yargılandığı 11 arkadaşının idamıyla sonuçlanan Ankara
İstiklal Mahkemesi’nde hâkim tarafından Ahmed Hamdi Akseki’ye söylenmişti. Akseki Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra, 3 Mart 1924 tarihinde Meclis’te ivedilikle kabul edilen bir kanunla Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılıp devletten bağımsız olmayan fakat devlet işlerine de karışmayan Başvekâlet’e bağlı bir “Umur-ı Diyaniye Reisliği”, yani “Diyanet İşleri Riyaseti” kurulduğunda burada görev yapacak sekiz azadan biri oldu.
Müşavere Heyeti azaları arasında yer alıp pek çok kez Başkana vekâlet ederek reislik makamında da bulunacak olan Akseki, medrese eğitimiyle birlikte Darülfünun tahsilini ikmal etmiş, felsefe ve kelam alanında önemli çalışmalara imza atmış, medreselerin ilgasından önce Tedrisat Umum Müdürlüğü vazifesini ifa etmiş ve bu görevi esnasında mesai arkadaşlarıyla birlikte yıllardır yapılamayan ıslahatı kısa bir sürede yaparak Mustafa Kemal Paşa’nın takdirini toplamıştı.
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…