Fotoğrafa bakıp bir hayal kurun! Büyük ve tarihî bir şehirde yaşıyorsunuz. 1954 yılında Türkiye’nin en büyük şehri olmasına rağmen bir ucundan öbür ucuna pek de yorulmadan yürüyerek gidebilirsiniz. Buna rağmen insanlar kalabalık ve gürültülü olmasından şikâyet ediyor muhtemelen. Eşsiz tabii güzelliklere sahip, ticaretin merkezi durumunda ve tarihî bir belde ki bu yüzden nüfus sığmıyor, yollar kifayet etmiyor. 1,5 milyon insanın sığmadığı (!) şehirde, trafik sabah akşam çile. Otobüs, tren, tramvay ve vapurlara sığmıyor kibar beyler, hanımefendiler, esnaf, memurlar, köylü ve hamallar. Şehirlerarası ulaşım da en zorlu meselelerden biri.
Merak uyandırmak kabilinden yazıma bu methal ile başladıktan sonra 1954 İstanbul’unda, ticaretin, çarşıların, aynı zamanda şehirlerarası ulaşımın merkezi olan Sirkeci’yi anlatacağım. Dikkatli bir bakışla, fotoğrafta gördüğünüz kalabalık size ipucu verecek. Neden bu fotoğrafı seçti acaba, dediğinizi duyar gibiyim. Kimin çektiğini bilmiyorum. Ancak Ara Güler ustadan duyduğumu söyleyeyim: “İnsanlı fotoğraflar daha güzeldir, fotoğrafa hareket katar.” Hakikaten tam öyle, cıvıl cıvıl bir fotoğraf.
1929 doğumlu olan rahmetli babam, “Eskiden biz şehirlerarası otobüslere Sirkeci’den binerdik oğlum” diye anlatırdı. Anlam veremezdim, çünkü ben 70’li yılların çocuğu olduğumdan şehirlerarası otobüs deyince ilk olarak Topkapı’daki Anadolu ve Trakya otogarlarını hatırlarım. “Baba, yüzlerce koca otobüs o daracık Sirkeci sokaklarına nasıl sığıyordu” diye sorduğumda gülerdi: “Evladım, İstanbul kaç kişiydi ki o zaman, ne 100’ü, ancak 10-15 otobüs bulunurdu aynı anda. Hem şimdiki gibi büyük otobüsler yoktu, nispeten daha küçüklerdi. Sirkeci Tren Garı’nın hemen bitişiğindeki sokağa yanaşmaları bu yüzden zor olmuyordu.” Ben de bu fotoğrafı gördüğümde daldım gittim hatıralar denizine.
Her ne kadar babamdan duysam da şehirlerarası otobüslerin bu sokaklardan kalkmasını çocukken tam idrak edemezdim. Bir tarihçi olunca, o zamanları yaşamasam bile, birazcık tetkik ve tahayyül ile ancak anlayabildim. Böylece otobüs firmalarının orada bulunmasının mantığını çözebildim. Bu fotoğrafın çekildiği yerin yakınlarında bulunan iskelelerden Haydarpaşa, Kadıköy, Üsküdar ve Boğaz hattına vapurların kalkması, bu otobüslerin burada bulunmasının tabii bir sebebi ve meseleyi anlayabilmemdeki en önemli ipucudur. Galata Köprüsü’nü geçtikten sonra karşınıza gelen Tophane-Karaköy arası rıhtımlarda yer alan İstanbul Limanı ise Türkiye ve uluslararası iskelelerden kalkan vapurların son durağıydı. Durun, daha bitmedi. Osmanlı zamanında Avrupa’dan gelen Şark (Orient) Ekspresi’nin İstanbul’daki son istasyonu olan tarihî Sirkeci Gar binası II. Abdülhamid zamanında 1890’da açılmıştı. Eh, mesele şimdi açıklığa kavuştu. Üç tarafı denizlerle çevrili İstanbul’umuzun deniz yolculuğu, şehir içi ulaşım aksları ve tren yollarının birleştiği Sirkeci’de, şehirlerarası bir otobüs merkezinin bulunmasından daha doğal ne olabilirdi ki?
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…