1957 yılının Beyazıt Meydanı’ndayız. İki vagondan oluşan bir tramvay… Önde vatmanın bulunduğu kırmızı vagon birinci mevki, arkasındaki yeşil vagon ise ikinci mevki. Aralarındaki fark? Basit, para… İki katı daha fazla ücret verebiliyorsanız maroken sünger dolgulu deri koltuklarda otururdunuz. İkinci mevki vagonlarının koltukları ise tahtadan yapılmıştı. Durakta beklerken böyle iki vagonlu tramvay gelirse şanslıydınız, tercih yapma imkânınız vardı. Ama ya sadece kırmızı vagon gelirse? O zaman yeşil tramvayı beklemek zorundaydınız. Çünkü 2. Dünya Savaşı yıllarının ekonomik krizlerinin daha tam atlatılamadığı 1957 yılında, İstanbul halkı için en büyük problem yokluktu.
İstanbul’un tramvayla tanışmasının tarihi 1870’li yıllara kadar gidiyor. İlk atlı tramvay büyük merak uyandırmış, 31 Temmuz 1871’de Azapkapı-Beşiktaş hattında hizmete başlamıştı. Tophane’de düzenlenen merasime Şura-yı Devlet Reisi Kamil Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Ethem Paşa ile devlet ileri gelenleri ve yabancı ülke elçileri katılmışlardı.
Tramvay ağı daha sonra Azapkapı-Aksaray, Aksaray-Yedikule ve Aksaray-Topkapı hatlarıyla genişletildi. Balkan Harbi’nde tramvay idaresine ait 430 adet at, devlet tarafından satın alınınca, İstanbul bir sene tramvaysız kaldı. 1913’te Silahtarağa’da ilk elektrik santralinin açılmasının ardından 25 Ocak 1914’te Galata Köprüsü üzerinde ilk elektrikli tramvay çalıştırıldı. Bir ay sonra bu tramvay Karaköy-Ortaköy hattında düzenli seferlere başlayınca büyük bir merasim tertip edildi.
Fotoğrafını gördüğümüz 34 numaralı Beşiktaş-Fatih tramvayı, şehrin en önemli akslarından birindeydi ve daima kalabalıktı. Fatihten kalkan tramvay, Şehzadebaşı Camii’nin önünden geçerek Vezneciler, Beyazıt, Sultanahmet, Bahçekapı, Eminönü, Karaköy ve Tophane üzerinden Beşiktaş’a varırdı. Tramvaylar Avrupa yakasından 1961’de kaldırılmış, Üsküdar-Kadıköy hattı ise 1966’ya kadar devam etmiştir.
Ben o yıllardaki tramvaya ve mevkili vagonlara yetişemedim. Ancak şehir hatları vapurlarındaki birinci ve ikinci mevkii ve bazılarındaki lüks kamara ayrımını gördüm. Yani “Lüküs kamarada kimler oturur?” sözünü sadece şarkılarda duymadık; biz de sorduk annemize, babamıza. Memur ailesi olduğumuz için vapurla karşıya geçtiğimizde ikinci mevkide, yani vapurun ön kısmındaki tahta koltuklarda seyahat ederdik. 1970’lerin ortasında bu ayrım ortadan kalktı. İşte o zaman, büyük bir memnuniyetle, vapurların arka tarafındaki süngerli deri koltuklarda oturmayı tercih ettik. Hem de aynı paraya. Eskiden daha basit şeylerden memnun olunurdu. Ya şimdi?
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…