Sultan Abdülhamid’in Batı’ya karşı etkili bir şekilde kullandığı hilafet makamı, küresel aktörlerin çıkarlarını tehdit etmeye başladığı için 1880’lerden itibaren İngiltere başta olmak üzere bazı ülkelerin hedefindeydi. Ancak 1920’lerde ABD’nin iddialı bir şekilde Ortadoğu’ya gelişi, hâlihazırda bölgede yaşanan İngiliz-Fransız rekabetini farklı bir safhaya sürükleyecekti. İngiliz arşiv kayıtlarına göre, İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’daki ticarî çıkarları ve hilafet politikaları, ABD’nin petrolü bu ikisine bırakmama politikasıyla bir araya gelince Türkiye’nin yeni dönemde hilafet ve petrol meseleleri arasında kalmasına yol açacaktı. Peki, İngiltere Osmanlı’nın Büyük Harp sonrasında en zayıf olduğu zamanda Fransa ve ABD ile rekabet ederken bu eski tehdidi istediği gibi ortadan kaldırabilecek miydi? Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele esnasında ve Lozan diplomasisinde hilafetin gücünü kullanıyordu. Bilhassa Sultan Vahdeddin’in İstanbul’dan ayrılmasından sonra kendisini halife ilan etse kitleleri peşinden sürükleyebileceğini herkes biliyordu. 1921’de Suriye’de yaşananlar ve Anadolu’daki mücadele hakkında yabancı basına mülakat verirken ‘İslamcı’ bir siyasetçi üslubuyla konuşuyordu. Kimse böyle konuşan birinin birkaç sene sonra hilafetsiz yeni bir düzenin başına geçeceğini tahmin edemezdi. Dolayısıyla hilafet makamının gücü, Paşa’nın elinde olmadan bile rakiplerine karşı onun önünü açıyordu.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…