“Yılbaşı ne bayramıdır? Artık yılbaşı geçtiği için söyleyebiliriz. Şeker Bayramımız var, Kurban Bayramımız var, Yılbaşı da Yeşilay uğraşadursun, içki bayramımız haline gelmiş. Geçen senenin son günü kimi gördümse akşam içmeğe hazırlanıyordu. Amma ne hazırlık! Gazinolarda masalar daha bir hafta evvelden tutulmuş. Bu masalara oturup fala bakacak değiller ya, tabii içecekler. Amma bir taraftan da masaların pahalılığından şikâyet ediyorlardı. Yok, belediye müdahale etmeli, yok polis kontrolü koymalı imiş. ‘Pahalı ise içme birader!’ diyecek olsanız, ‘Nasıl olur?’ der gibi yüzünüze bakıyorlar. Masa tutmak kudretinde olmayanlar da evlerinde içmeğe hazırlandılar. Dünyanın içkisini içmiş olacaklar ki yeni senenin ilk günü kimi gördümse akşam çok içtiğinden şikayet etti: Fazla kaçırdık birader; ayakta duracak halim yok! ‘İçmeğe mecbur mu idin?’ diye sorsanız, o uykusuz hallerinde gözleri fal taşı gibi açılacak; ‘Yılbaşı idi yahu, haberin yok mu?’ diyecekler. Bundan belki on sene evvele kadar yılbaşı bizim bayramlarımız arasında değildi. Ecnebilere ait müstesna bir gün olan yılbaşını biz aldık ve onlardan daha ileriye götürdük. Artık yılbaşını kutlamadan edemiyoruz. Yılbaşı o kadar bayram oldu ki son gün kapı kapı dolaşıp çoluk çocuk para topladılar. Ertesi günü de bekçi ile çöpçü geldi. ‘Ne istiyorsunuz?’ ‘Bayram bahşişi!’ Ne bayramı yahu? İnsanın ‘Katolik misin, Protestan mısın?’ diye soracağı geliyor.”
Şevket Rado, 4 Ocak 1951 tarihli Akşam gazetesindeki köşesinden adeta sitem etmiş yılbaşı sarhoşlarına. Üzerinden 71 yıl geçmiş olmasına rağmen yeni yıl kutlamaları “manzarası” hiç değişmemiş neredeyse, öyle değil mi?
Rado, 10 sene önce bu türden yılbaşı kutlamalarının olmadığını söylese de Orhan Rahmi Bey, 1 Kânunusâni 1935 tarihli Anadolu gazetesindeki “Düşündüklerim” adlı köşesinde, “Yılbaşı medeniliği” başlıklı yazısında, aynı şehrin iki ayrı köşesindeki insanları karşılaştırıp, hali vakti yerinde olanların yılbaşı gecesi yaptıklarını anlatır: “İçki masaları kurulmuş. Kadehler pırıl pırıl. Kumar masalarının etrafında geniş halkalar, para, fiş, kağıt, rulet vs. Boyalı, yarı dekolte kadınlar kabuğu soyulmuş birer muz gibi salonlara atılmışlardır. Bunun adına ‘medeniliğe ayak uydurmak’ diyorlar.” Diğer taraftan, fakir mahallesindeki adamla çocuklarını tasvir eder içimizi üşüterek ve devam eder: “Medeniliğe ayak uydurmak mı? Yere batası züppelik, bu acı tezad ve hodgamlığa da ad takmaya utanmamış. Noel Babanın bacağını, çam dallarının kolunu kanadını kırıp da şu yılbaşında bir fakir teşekküle yardım etseydik, medeniliğimizden (?) ne kaybederdik?” Bir yanda gariplik fakirlik, diğer yanda züppelik medenilik…
Hikmet Feridun Es, 2 Kânunusâni 1934 tarihli Akşam’da, “Bir Çırpıda” isimli köşesinden seslenmiş. Fırına girmiş, siz deyin 50 tepsi o desin 100 tepsi kızarmış koca koca hindiler tezgâhta arz-ı endam etmekte. Anlamış ki o gün yılbaşı. Sonra Tepebaşı’ndaki büyük bir bakkalın önünde kuruyemiş alacakların oluşturduğu kuyruğu görmüş, Şarlo’nun Altına Hücum filmi gelmiş aklına. Sonra bir eğlence yerine başını uzatmış ki, gardıroplarından taşmış bir palto baston pardesü yığını görmüş: “Eve dönerken sağıma bir sarhoş çarptı. Doğruldum. Solumdan bir rampa… Kendimi topladım, iki el omuzuma dayandı, gevrek bir ses: İyi ki şu elektrik direğine tutundum. Yoksa… düş..şecektim! dedi. O zaman anladım ki sene başıdır.”
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…