20. asrın son günü, cuma namazı öncesi, yeni milenyum çağına dünyada saatler kala, 85 yaşında bir pîr-i fânî olan Ebu’l-Hasen, namaz hazırlığı için yerinden hafifçe doğruldu. Ramazan ayının evâhirini, yani son on gününü sükûnet ile geçirmek için doğum yeri olan köyüne gelmiş, mütevazı odasında kendini tamamen ibadete vermişti. Önce huşû içerisinde abdest aldı, sonra âdeti olduğu üzere Kur’an-ı Kerîm’ini açarak, cuma günü okunması sünnet olan Kehf suresini tilavet etmeye başladı. Güzel bir hayata yakışır şekilde ve ömrü boyunca taviz vermediği sadelikle, kıraatini tamamlayamadan, vefatıyla da ardından gelenlere bir ders vererek rahlesinin başında ebedî yurduna irtihal etti. Onun hayatı baştan sona eğitimcilere, ilim adamlarına, edebiyatçılara ve her yaştan Müslümanlara derslerle doluydu.
Ebu’l-Hasen Ali en-Nedvî, 24 Kasım 1914’te, Hindistan’ın kuzeyinde bulunan Leknev şehrinin Tekiyye Kîlan köyünde doğmuştu. Kökleri, Hz. Hasan (ra) vasıtasıyla Hz. Peygamber’e dayanması sebebiyle Seyyid olarak bilinen ve “Hasenî” nisbesiyle kendilerine hürmet edilen bir aileye uzanıyordu. Büyük dedeleri Hint topraklarına Moğol istilası sırasında Bağdat’tan gelmişlerdi. Babası Abdülhay el-Hasenî, çevresindekilerce iyi vasıflarla tanınan bir doktordu. Doktorluğun yanı sıra ilmî derinliği ve tarihçiliği ile biliniyordu. Yaşadığı bölgenin mühim şahsiyetlerinin hayatını anlatan bir biyografi kitabı da yazmıştı. Annesi Hayrunnisa Hanım, hafız, şair ve saliha bir kadındı. Çevresindeki öğrencilere kol kanat germesiyle ve Efendimiz’e yazdığı şiirleriyle halk tarafından çok seviliyordu. Ebu’l-Hasen de aynı emsâl diğer âlimler ve meşâhir gibi böylesine bereketli ilmî bir muhitte dünyayı tanımaya başlamış, ömrünün ilk yılları ilmin ve irfânın gölgesinde geçmişti.
Kur’an hıfzını aile içerisinde tamamlayan Ebu’l-Hasen, önce mahalle mektebine giderek Farsça ve Urduca öğrendi. Okul haricindeki zamanını, babasının kitap merakı nedeniyle kitaplarla dolu bir evde, kütüphaneyle haşır neşir olarak geçirdi. Çocukluğunun en güzel zamanlarında, on yaşındayken, kendisinin ve ailesinin hayatını tümden değiştiren babasının vefatıyla derinden sarsıldı. Böylece ailenin sorumluluğu tıp okuyan ağabeyi Abdülali’nin sırtına yüklendi. Ebu’l-Hasen bundan sonraki eğitimine onun yönlendirmesiyle devam edecekti. babasının vefatından sonra Ebu’l-Hasen’in eğitiminin maddî külfetini Hindistanlı meşhur âlim Sıddık Hasen Han’ın torunları üstlenmişti. Ebu’l-Hasen, resmî eğitimin yanı sıra okulu dışında gittiği derslerle de Arapçasını bir hayli ilerletti. Abisi Arapça eğitimine önem veriyor ve bu nedenle belli başlı Arapça gramer ve belâgat kitaplarını okuması için onu hocalarla buluşturuyordu.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…