Hz. Peygamber’in (sas) doğup büyüdüğü, hayatının önemli bir kısmını geçirdiği Mekke ve son on yılını yaşadığı Medine’nin denizden nispeten uzak yerler olmaları hasebiyle Arapların denizcilik ve denizde yolculuk hakkında fazla bilgileri yoktu. Mekke Kızıldeniz’e 73 km uzaklıkta olup bu mesafe o gün için yaklaşık iki günlük bir yolculukla kat edilebiliyordu. Medine ile Kızıldeniz arasındaki mesafe ise 140 km’dir ve yaklaşık dört günlük bir yolculuk gerektirir.
Mekkeliler Hz. Peygamber döneminde daha çok Şuaybe Limanı’nı kullanıyorlardı. Râşid Halifeler döneminde ise Cidde Limanı öne çıkmıştır. Medinelilerin limanından yararlandıkları Yenbu şehri Medine’ye yaklaşık 200 km mesafededir. Bununla birlikte iki şehrin de, özellikle Mekke’nin denizle sınırlı da olsa ilgisi vardı. Mekkeliler ticarî faaliyetleri için Habeşistan’a deniz yoluyla ulaşıyorlardı. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden önce Mekke’den Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar, hatırlanacağı üzere, Şuaybe Limanı’nda buldukları gemilerle Habeşistan’a gitmişlerdi.
İslâm’ın doğduğu ve yayıldığı Hicaz bölgesinde denizcilik faaliyetlerinin oldukça zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Coğrafî şartlar ve bu çerçevede şekillenen kültür, Arapların deniz yolculuğu ve araçları hususunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmalarını engellemiştir. Aynı şekilde, deniz ürünlerinin tüketilmesi noktasında da imkânları oldukça sınırlıydı. Ancak Yemen, Uman ve Bahreyn gibi bölgeleri istisna tutmak gerekir; buralarda denizcilik daha aktif konumdaydı. Basra Körfezi civarında yaşayan Araplar arasında inci avcılığı yapanlar vardı. Hicaz bölgesinde yaşayanlar ise bazı deniz ürünlerini Yemen ve Bahreyn’den getiriyorlardı.
Mekkeliler, Yemen-Şam bölgeleri arasındaki transit ticarette maharet kazanmışlardı. Irak’a ve Habeşistan’a ticarî yolculuklar gerçekleştirdikleri gibi Arap Yarımadası’nın farklı bölgelerinde kurulan panayırlarda alışveriş yaparlardı. Bilhassa Yemen-Şam bölgeleri arasında malların taşınmasında, Kızıldeniz yerine, “ilaf” denilen ticarî antlaşmalarla güvenliğini sağladıkları karayolunu tercih ederlerdi. Tecrübeleri olmadığından deniz yolculuğunun daha tehlikeli olduğunu düşünüyorlardı. Ayrıca Hicaz coğrafyası gemi yapımında kullanılabilecek kereste üretimi açısından da elverişli değildi. Tasvir etmeye çalıştığımız şartlar altında karada yolculuğun tercih edilmesi kaçınılmazdı.
Öte yandan, Hz. Ömer’in (ra) hilafetinin ilk aylarında (634) Irak bölgesinde Müslümanlarla Sâsânîler arasında meydana gelen Köprü Savaşı’nda nehri geçerek büyük risk üstlenen komutan Ebu Ubeyd es-Sekafî’nin ordusundaki askerlerin çoğu boğularak şehit olmuştu. Sâsânîler karşısında alınan bu ilk ve son mağlubiyetin Hz. Ömer’in sonraki yıllarda vereceği kararları etkilediğini söylemeliyiz. Halife, ordugâh şehirler kurulduğunda, başkent ile yeni şehirler arasında yolculuğa engel deniz ya da nehrin olmamasına dikkat edilmesini istemiştir.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…