Bütün dinlerde, inanılan yüce varlığa yakarış ve yöneliş ritüelleri bulunmaktadır. Bazı ibadetlerin yerine getirilmesinde bir tarafa (İslâmî ıstılahla ifade etmek gerekirse kıbleye) yönelme ve bu yönün tespiti önem taşır. İslâm söz konusu olduğunda “kıble” sadece namaz için değil; dua, ölünün defni, kurban kesimi gibi ibadet ve uygulamalar yerine getirilirken de ehemmiyet arz etmektedir. Aynı inancı paylaşanların ibadetlerinde ortak bir menzile yönelmeleri aralarında birleştirici bir vazife görmektedir. Bu değer çerçevesinde ilişkiler güçlenir, hatta kurumlar tezahür eder.
Allah’ın Elçisi’nin (sas) Mekke’de kıble olarak nereye yöneldiği hususunda farklı rivayetler mevcuttur. Kaynaklara baktığımızda bu dönemde Müslümanlar iki farklı kıbleye yönelerek ibadet etmiş görünüyor. Öyle anlaşılıyor ki nübüvvet görevinin başlamasıyla birlikte Hz. Peygamber namazlarında Kâbe’ye yönelmekteydi. Ancak namazın farz kılınmasıyla birlikte Beytülmakdis’e (Kudüs) yönelmeye başlamıştı. Yine bu dönemde Hz. Peygamber’in, namazlarını eda ederken Kâbe’yi araya almak suretiyle Beytülmakdis’e yöneldiğini biliyoruz.
Hicretten sonra Müslümanlar namazlarını Beytülmakdis’e dönerek kılmaya devam ettiler. Ancak Benî Kaynuka ve Benî Nadir Yahudileri ile yaşanan sorunların ardından Hz. Peygamber kıblenin değişmesini temenni eder hale geldi. Müşriklerle yaşadığı sorunların ardından, Yahudilerin Yüce Allah tarafından tebliğ etmekle mükellef kılındığı mesaja ilgi duyacaklarını umuyordu. Ancak Yahudiler, İslâm’a iman etmek şöyle dursun, insanları onun hakkında şüpheye düşürecek bir tutum sergilediler. Hatta bir süre sonra Hz. Peygamber’e çirkin ithamlarda bulunarak düşmanlık etmeye başladılar. Nitekim çok geçmeden bu gerilim kanlı çatışmalarla sonuçlandı. Oysa Allah Elçisi Medine’ye yerleşirken -ehl-i kitap olmaları hasebiyle- bilhassa Yahudilerle müşterek aidiyetleri öne çıkararak iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştı. Onun huzur, birlik ve beraberlik hedefleyen bu çabalarının görmezden gelinmesi ve düşmanca bir tavır sergilenmesi kıblenin değişmesini temenni etmesindeki en belirleyici unsur olmuştu.
Bir süre sonra beklediği ilâhî müjde geldi. Bakara sûresindeki âyette Yüce Allah şöyle diyordu: “Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirdiğini elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir; nerede olursanız olun yüzünüzü o yöne çevirin. Kuşku yok ki kendilerine kitap verilenler bunun rablerinden gelmiş bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.” (Bakara, 2/144)