Tarih boyunca devletler ve örgütler için kritik önem taşıyan istihbarat, İslam’ın doğduğu coğrafyada da özellikle muhtemel bir saldırının engellenmesi ve düşmanı pusuya düşürme gibi amaçlarla kullanılıyordu. Ayrıca askerî ve ticarî seferler sırasında öncüler gönderilerek yolun güvenli olup olmadığı hususunda istihbarat toplandığı gibi istihbarî bilgi elde etmek için çeşitli delilleri değerlendirerek görüş beyan eden, “kâif” denen iz sürücülerden yararlanıldığını da biliyoruz. Kâifler iz sürerek kaybolmuş bir hayvanı bulabiliyorlar, aranan bir insanın yerini tespit edebiliyorlardı. Nitekim Hz. Peygamber (sas) Medine’ye hicret etmek üzere harekete geçtiğinde Mekkeliler iz sürmede yetenekli olan iki kişiyle Sevr Mağarası’na kadar gitmişler ancak onları bulamamışlardı.
Hz. Peygamber tebliğ görevine başlayınca Mekkeliler arasında İslam’ı kabul edenler oldu. Ancak çoğunluk Müslüman olmadığı gibi Hz. Peygamber’e ve müminlere tepki gösterdi. Allah Elçisi, Müslümanlara karşı şiddete ve cinayete varan baskının etkisini ve zararlarını azaltırken, istihbaratı kullanmayı ihmal etmemiş; sistemli istihbarat faaliyetleri ise Medine’ye hicretten sonra başlamıştır.