Geçenlerde Yücel dergisinin eski sayılarını karıştırırken Cemil Meriç’in bir yazısı dikkatimi çekti. Derginin Eylül 1946 tarihli 119. sayısında basılan “1944’te öldürülen Voltaire” adlı kitap eleştirisini okuduktan sonra, içimde bu metni yeniden yayınlama arzusu uyandı. Ne var ki, Cemil Meriç’in eleştirdiği Mukadderat çevirisine yakından bakınca gördüm ki, üstad alıntı yaptığı metni ya eksik ya hatalı ya da dikkatsizce aktarıyor, bilimsel aktarma kurallarına büyük ölçüde riayet etmiyordu. Üstüne üstlük kendi sahası kabul edilen Fransızca orijinalden alıntı yaptığı yerlerde dahi, bir kısım atlama ve yanlış aktarmalar göze çarpıyordu ki, bunlar, Meriç metinleri adına üzerinde yeniden düşünülmesi gereken istifham bulutları taşıyordu.
Titizliğiyle maruf Cemil Meriç’in sonraki metinlerinde görülen hatalar belki kâtiplerinin dikkatsizliğine yorulabilirdi; ama henüz gözlerinin kapanmasına 10 yıl varken bizzat kaleme aldığı bir yazıda karşımıza çıkan hatalar nasıl yorumlanmalıydı?
Muhtemelen 1940’lı yılların bilimsel aktarım tekniğinin bugünkünden farklı olduğunu ve bu yazının, metinlerin biraz daha “mirî malı” kabul edildiği bir dönemde kaleme alındığını söyleyerek teselli bulabiliriz. Lâkin yine de işi metin eleştirisi olan ve çevirmeni titiz olmadığı için kıyasıya eleştiren bir münekkidin, eleştirdiği metni daha dikkatli aktarmasını bekliyor insan. Çünkü sonuçta aktardığımız kalıyor okurun aklında. Herkesin ilk metinlerle karşılaşma imkânı sınırlı. Kaldı ki, karşılaşanların da metni ne kadar dikkatle okuyup aktardıkları ayrı bir mesele.
O zaman ne yapmak gerekiyor?
Benim kanaatim, ilk yazılarından itibaren yeniden yayınlanacak olan Cemil Meriç külliyatının kesinlikle tek kişi tarafından değil, bir uzmanlar grubu tarafından incelenmesi ve gerektiğinde metne yapılan müdâhale ve düzeltmelerin dipnotlarla açıklanmasıdır. Tabii birazdan göreceğimiz gibi bizzat Cemil Meriç’ten kaynaklanan hataların da belirtilmesi şarttır. Yani artık Cemil Meriç araştırmalarında orijinal metin anlayışında bir değişikliğe gitmek gerekiyor.
Henüz kitaplaşmamış yazıları üzerinde çalışanlara teklifim şu: Gelin, bu yazıların dergilerdeki orijinal hâllerini tıpkıbasım olarak yayınlayalım. Böylece hem gelecekteki araştırmacılara sağlam bir referans bırakmış oluruz, hem de ondan aktarma yapacakların düşebilecekleri hataların denetlenmesini mümkün hâle getiririz.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…