28 Haziran 1996-30 Haziran 1997 tarihleri arasında görev yapan Refahyol hükümetiyle, kurulduğu andan itibaren generallerin yıldızı barışmadı. Daha hükümet kurulmadan, Haziran 1996’da Türkiye’ye resmî ziyarette bulunan İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman, RP’nin hükümet olmaması gerektiğini söyleme cüretinde bulunmuştu: “Demirel, yakın dostum. Bunu engellemek için elinden geleni yapacağına eminim. Ordu da sessiz kalmayacak” (Ertunç, 2010: 483). Nitekim generaller, onu haklı çıkarırcasına hükümete sık sık müdahalede bulundular. Hatırlayacaksınız, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, Sincan’da hükümete gözdağı için tankların yürütülmesini ‘balans ayarı’ olarak nitelendirmişti.
Generallerle hükümet arasındaki gerilim 28 Şubat 1997’de yapılan MGK toplantısında zirveye çıktı. Generaller hükümete 28 Şubat bildirisi ile ilan edilen maddeleri dayattılar. Refahyol hükümetinin Haziran 1997’de istifasıyla sonuçlanan süreç Kasım 1996’da başlatılmış, yani yaklaşık sekiz aylık bir plan tatbik edilmişti. Bu planın yürütücüsü Genelkurmay Psikolojik Harekat Dairesi idi.
12 Haziran 1997 günü Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu başbakanlık konutunda bir araya geldiklerinde Çiller’in ilk sözü, “13 Haziran’da darbe hazırlığı var” oldu. Nitekim o gece Ankara’da darbe rüzgârı esti. Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın talimatıyla Genelkurmay’da ışıkların sabahlara kadar açık kalmasının sebebi, darbe korkusu salmaktı. Beş gün sonra Necmettin Erbakan hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunacaktı.
Refah Partisi’nin 160, Doğru Yol Partisi’nin 110, Büyük Birlik Partisi’nin 10 milletvekili vardı. 280 milletvekilinin tamamı hükümet kurmanın ikinci sırada olan DYP’ye verilmesine imza koymasına rağmen Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel teamülleri hiçe sayarak bu görevi ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. DSP ve CHP de bunu destekledi.
Şüphesiz bu büyük bir oyundu, birçok da aktörü vardı. Bunların bir kısmı çeşitli kurum ve kuruluşlar olup başında Türk Silahlı Kuvvetleri, yani ‘ordu’ geliyordu.
Gazeteci Emin Pazarcı o günlerde Genelkurmay’da yaşadıklarını hatıralarında anlatır:
“28 Şubat darbe günlerinde Akşam gazetesinden bir ekip Genelkurmay karargâhında akşam yemeğine davet edildik. Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak konuşuyor, biz dinliyorduk. Tümgeneral Erol Özkasnak, Refahyol Hükümetinin Türkiye’nin başına gelmiş çok büyük bir bela olduğuna bizi inandırmak için çırpınır gibiydi. Üslubu alabildiğine sert ve çirkindi. Kendisini ve Silahlı Kuvvetleri seçilmiş insanların üzerinde görüyor, ‘Türkiye’nin asıl sahibi biziz’ mesajı veriyor, saldırgan ifadeler kullanıyordu. Konuşmasının sonuna doğru kullandığı üslup iyice sertleşti ve ‘Kafalarını kıracağız’ sözlerini bile sarf etti. Ben Erol Özkasnak’a ‘Kafa kırmakla bir sonuç alınabileceğini düşünmüyorum’ dedim” (Pazarcı, 2020: 131-133).
Devamı Derin Tarih Şubat Sayısında…