Türkiye yönetimi güney sınırındaki topografyanın kontrol edilemez bir hızla değişmesinden derin bir endişe duyuyor. Hem hükümet yanlısı kaynaklar, hem de muhalif gazeteler Türkiye’yi bölge jeopolitiğinin dışında bırakmaya dönük sinsi planları, daha kötüsü, Batı’nın PKK ve uzantılarına verdiği desteği anlatan haberleri sayfalarına taşıyor. Bu anlayışa göre İslam Devleti tehdidi, bölgede kurulacak ve Sünnileri dışarıda bırakacak bir Batı ve İsrail yanlısı koalisyon için gerekli zemini hazırlıyor ve bu koalisyon Türkiye’nin çıkarlarını tehdit ediyor. Bu yorumun bir başka iddiası ise özellikle İran’la imzalanan nükleer anlaşmanın ertesinde İran’ın bölgedeki etkisinin arttığı ve bölge üzerindeki planlarının Batı nezdinde meşruiyet kazandığıdır.
Bölgesel jeopolitiğinin temel unsurlarıyla çelişkiler bir tarafa, gelişmelerle ilgili bu tür yanlış yorumlar hem Türk hükümetini, hem de Türkiye kamuoyunu Arap Baharı sonrası Suriye ve Irak konusunda çok daha hassaslaştırdı. Türkiye, Arap Baharı’nın ilk yıllarında değişime ve Arap dünyasıyla entegrasyon namına halk ayaklanmalarına destek vermişse de, bugün değişim rüzgarını tersine çevirmenin imkânsızlığına rağmen, bölge ülkelerinde esas olarak statükonun yanında duran bir pozisyonu benimsemiş vaziyette.