Hz. Peygamber’e (sav) Allah’tan rahmet ve selam temenni eden, onu medhedip şefaati dilenen, Ehl-i Beyt’ine dua ihtiva eden güftelere salâ denir. Eskiden her vakit ezanının ayrı bir makamı olduğu gibi, her salânın da türüne göre farklı makamları vardı. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’in okunması İstanbul’da kendine has bir hâl almış ve Üsküdar ağzı Asım kıraati diye yeni bir üslup oluşmuştu. Zamanla bu nefis kıraatin terbiye ettiği kulaklar, minarelerden yükselen ezanın makamından hangi vaktin namazına çağrıldıklarını anlar hâle gelmişlerdi.
Asırlar boyunca Dede Efendilerle, Itrîlerle nev’i şahsına münhasır hâle gelen musikîmiz, muhtelif formlarla zenginleşmiş ve birçok güfte, ustalar elinde bestelenmişti. Bu türlerin içinde Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyti’nin medh ü senâsını esas alan salâ, kullanıldığı yere göre birçok şekle bürünmüştü.
Son devrin en başta gelen hanendelerinden Bekir Sıtkı Sezgin bakın salâ çeşitlerini nasıl aktarıyor:
“Sabah salâsı; sabah ezanından önce, dilkeşhâverân makamında okunur. Eserin bestekârı, kuvvetli rivayetlere göre Buhûrizâde Mustafa Itrî Efendi’dir. Ama bazı kaynaklarda Hatib Zâkirî Hasan Efendi olduğu da söylenir.