Günlerden 11 Mayıs Cuma. Saat 10’u birkaç dakika geçiyor. Bir yakınımı muayene ettirmek üzere geldiğim hastanede randevu sırası bekliyoruz. Birden telefonum çaldı. Arayan Mehmed Niyazi Hoca’nın eşiydi. Yüreğimi kapkara bir hüzün kapladı. Dilimden gayriihtiyarî “Eyvah!” kelimesi çıktı. Doktor hanım beni böyle sabahleyin sebepsiz aramazdı. Gözümün önüne Niyazi üstadın dünkü perişan hali geldi. Birden ayağa fırladım ve telefonumun tuşuna endişeyle bastım, kulağıma doktor hanımın ağlayan sesi çarptı, son bir aydır zaten her gün ağlıyordu. Hıçkırıklar arasında “Niyazi Bey’in (ona her zaman Niyazi Bey diye hitap eder, büyük saygı gösterirdi) genel durumu kötüleşmiş, hastaneye gidiyorum” diyebildi, konuşamıyordu. “Şimdi oraya geliyorum” diyebildim.