Okuma oranı çok düşüktü! Halk çok cahildi! Ta ki 1923’e kadar. O sene ne olduysa bütün millet büyük bir aydınlanma yaşadı. Türkler ilk kez kitapla, dergiyle tanıştı.Hemen her köşe başında bir kitapçı açıldı. Dünyanın her tarafından matbaa ustaları getirtildi ve her şehrimize büyük matbaalar kuruldu. Yüzlerce dergi kitapçıların raflarında yerini aldığında bu atılımın üzerinden bir sene bile geçmemişti. Sahi öyle mi oldu? Latife ediyorum tabii. Elbette bunlara inanan bir kitle hep oldu. Ama gelin, biz Türk dergiciliğinin serencamına büyük aydınlanma yılının öncesinden başlayarak bakmayı deneyelim.
Kaynaklar antik çağda Çin, Mısır ve Yunan’da dergilerin varlığına işaret ediyor. Bunlar çoğunlukla basit tekniklerle tab edilen broşürler ve almanaklar şeklindeydi. Özellikle panayır zamanlarında duvarlara asılmak üzere hazırlanan balladların, şiirlerin yazıldığı kağıtlar konu birliği itibariyle modern dergilere ilham kaynağı olacaktı.
Matbaa makinasının icadıyla düzenli olarak ve çoğunlukla belirli bir konu etrafında yoğunlaşan yayınlar yapılmaya başlandı. Böylece kitap ile gazete arasında geniş bir yelpazede faaliyet gösteren dergiler ortaya çıktı.
Modern anlamda bilinen en eski dergi 1663 yılında Erbauliche Monaths-Unterredungen (Aylık Düşünce Seçkisi) ismiyle Almanya’da yayımlandı. Alman İlahiyatçı Johann Rist’in idaresinde yayımlanan bu dergi sayfalarını ekseriyetle felsefî ve edebî meselelere tahsis etti. Uzun dergicilik maratonunun ikinci adımı ilkinden iki yıl sonra Fransa’da atıldı. Fransız siyaset ve devlet adamı Jean-Baptiste Colbert’in himayesinde çıkarılan Journal des Sçavans (Ulema Dergisi) 1830 yılına kadar yayın hayatına devam etti. Bunları Londra Kraliyet Tabiat Bilgilerini Geliştirme Derneği’nin çıkardığı Royal Society (aynı zamanda derneğin kısa ismidir) ve İtalya’da Francesco Nazzari tarafından yayımlanan Giornale de’ Letterati (Edebiyat Günlükleri) takip etti.
Bizde ise ilk dergi 26 Mart 1849’da yayımlanan ve üç sene sonra kapatılan Vaka-yi Tıbbiye oldu. Sonraki 10 yılda muhtelif alanlarda dergiler yayımlandıysa da hepsinin akıbeti Vaka-yi Tıbbiye ile aynı oldu.