Kâğıdı hepimiz severiz. Kimimiz üzerinde meşhur bir hattatın eserini ve imzasını taşıyan aharlı bir kâğıdı, kimimizse Benjamin Franklin’in gözümüzün içine baktığı 100 dolarlık banknotları. Kur’an-ı Kerim’i hıfzeden bir talebe için de en iyi yoldaş kâğıttır, projesini çizmekte olan bir mimar için de… Peki kâğıt icat edilmeden evvel insanlar neye yazıyor, neye çiziyordu? Ademoğlu binlerce yıl önce de tıpkı bugün olduğu gibi fikrini, zikrini, sanatını, mesajını yazmak için kâğıt değil tablet kullanıyordu. Ne var ki 5000 yıl evvelki tabletlerin ebatı inç cinsinden ele alınmıyordu ve ne pil ömrünün uzunluğu ne de ekran çözünürlüğü insanların umrundaydı. Zira o dönemde Mezopotamya’da kullanılan çivi yazısı kil tabletler üzerine yazılıyordu. Babası gibi varrâk olması hasebiyle kâğıda ayrı bir ehemmiyet verdiği bilinen İbnü’n-Nedîm ölümsüz eseri el-Fihrist’te tabletlerin tarihini Hz. Âdem’e kadar götürüyor. İnsanın bildiklerini diğer insanlara ve gelecek nesillere aktarma arzusunun neticesinde taş, tahta, kurşun, kalay, pirinç, fildişi ve kemik gibi malzemeleri levhalar haline getirdiği ve yazı için kullandığını da aktarıyor. Ancak bütün bu malzemeler hem yazmak, hem de taşımak için çok kullanışlı değillerdi. Daha kullanışlı bir şey bulunmalıydı ve insan onun peşine düşmüştü. Nihayet milâttan önce 4000’e gelindiğinde insanın medenileşme hikayesinin en mühim kahramanlarından olan Mısırlılar Nil kenarında yetişen papirüs adlı bitkiden kestikleri ince şeritleri önce su ile ıslatıp geniş taşlarla döverek birbirine tutturdular, sonra da bunları güneşte kurutarak kâğıt benzeri bir yazı malzemesi imal etmeyi başardılar. Yunanca “pàpyros”, Latince “papyrus”, Fransızca “papier”, Almanca “papier”, İngilizce “paper”, İspayolca “papel” kelimeleri de papirüsten türemiştir.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…