Bu ay sofralarımızın başköşesinde misafir edilen sürahi ile takım arkadaşı bardakları araştırdım. O halde bu ilginç bilgileri soğutmadan bir an evvel buyuralım soframıza!
Sürahî, su şişesi anlamına gelirmiş. Gelin görün ki kelime anlamının aksine içinde envai çeşit içecekleri göğsünde barındırarak, o naif duruşuyla ikram eder bizlere. Bazen tadına doyulmaz bir Demir Hindi şerbeti yudumlarız, bazen sıcacık yaz günlerinde buz gibi naneli limonata. Ya da yöresel yiyeceklerin yanında acıyla başa çıkması için imdadımıza koşan Susurluk ayranı. Hepsini sürahinin narin avucundan içeriz, bir köy çeşmesinden ellerimizle su içer gibi.
Etimolojik kökenine baktığımızda sürahinin Arapça “gharraf” (su çıkarmak) kökünden geldiğini görüyoruz. Avrupa dillerine de Arapçadan geçmiş. İtalyanca “caraffa”, İspanyolca ve Portekizce “garaffa”, Fransızca “carafe”, Almanca “karaffe”, Yunanca karafa”… Türkçede rakı sürahisi anlamına gelen “karafaki” de “karafa”nın Yunanca küçültme eki almış halidir.
Sürahinin tarihî gelişimini incelediğimizde öncelikle suyu değil, alkolü muhafaza etmek amaçlı kullanıldığını görüyoruz. Camın yaygınlaşması oldukça geç tarihlere dayanıyor, bu nedenle cam yaygınlaşana kadarki süreçte deriden yapılmış kırbalar, kilden, topraktan yapılan çok çeşit ve biçimlerde kaplar kullanılmış. Dolayısıyla sürahi ilk olarak su kabı değil, zenginlerin sofralarını süsleyen veyahut yanlarında taşıdıkları bir içki kabı olmuş.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…