700’lerden itibaren Avrupa’daki mezarlarda ağırlıklı olarak salkımsöğüt ağacı, batan güneş, ayaklı vazo, Horus’un Gözü, yapraklar, çiçekler, at başı, kırık kolonlar, dikilitaşlar, güvercin, Davud Yıldızı, hayvan figürleri, çapa gibi figürler kullanılmış. Her sembol bir anlamı ihtiva ediyor pek tabii. Örneğin kırık kolonlar hayatın kısa olduğunu anlatırken, ayaklı vazo Roma uygarlığından kalan ölüyü yakıp küllerini vazo içine koyma geleneğinden bir hatıra olarak yerleşmiş mezar taşlarına. Çelenk ise ahiret hayatını ve sonsuzluğu sembolize etmekte (Bu arada çelenkler özellikle yaprak dökmeyen ağaçlardan seçilirmiş).
Ayrıca Roma kültürüne ait kıyafetler giyinmiş, ağlayan, kederli kadın figürü de kullanılmış. Bu kadın genellikle ayaklı vazo figürünün üzerine oturtulurmuş. Mezarlıktaki dikilitaşlar da yine sonsuz hayatı simgelermiş.
Fotoğraflardan da görüleceği üzere Avrupa’nın mezar taşlarındaki semboller ince bir sanatın insan ruhunda bıraktığı o yoğun tesiri hâsıl etmiyor. Pek yalın, bir o kadar da incelikten uzak eserler. Heykelcilikte detaylara yer verilmeden yalnızca seçilen sembolün konulmasıyla içindeki ölü kadar sessiz bırakılmış Avrupa’nın mezar taşları. Bu taşların anlatmaya can attıkları bir derdi yok neredeyse.